Kahve Molası, kahveyi seven biri olan hoşuma gitti. Bu kısımda kahve fincanları, şekerlikler ve sürahiler görülebiliyordu.
Hareketli resimlerle süslenmiş sergideki "Bu fincanı İstanbul'a gönderiniz; orada her şeye bir kulp takarlar." ince zekanın ürünü olmalı.
Anladığım kadarıyla serginin sponsoru İsveçli boya markası Jotun.
Sonunda o gün geldi çattı. Pera Müzesi'ni ziyaretimi fotoset ile aktarabilirim artık.
Ortalama bir AVM gibi telefonu ve çantayı yana bırakıp X-Ray cihazından geçerek girilebiliyor bu müzeye. Girişte bir resepsiyon beklemiyordum. Bu yüzden mütesettir hanımefendi beni "Hoş geldiniz" diyerek karşılayınca afalladım. Bir iki kere daha tekrarladı bu sözü. Bir anlık sessizlikte kadın bana baktı, ben de kadına. Sonra "Welcome" deme gereği gördü fakat ben "Merhaba" deyip bu herzeyi aşabildim. Diğer iki mekanın aksine girişte karekod soruldu. Önceden aldığım için gösterip ilk serginin olduğu salona girdim.
İlk iki katta Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından satın alınan eserlerden oluşan dört kalıcı sergi vardır. Ağırlık ve Ölçü Sanatı, müzeye gelen ziyaretçinin karşılacağı ilk sergidir. Burada eski uygarlıklardan günümüze ticarette kullanılan ölçüler sergilenmektedir. Burayı gezmem uzun sürdü çünkü bilgi doluydu. En beğendiğim kısım bu tartı oldu. Sırtımdaki çanta dahil 53 kilogram geliyordum. Başka bir deyişle 41 okka çekiyordum.
Tarihin en uzun soluklu çizgi filmlerden biri Sünger Bob Kareşort adlı yapımdır. Renkli, enerjik ve cana yakın kişiliğiyle bilinen Sünger Bob'un eğlenmek için Leif Erikson Günü adında bir gün uydurduğunu sanmıştım henüz küçük bir çocukken ikinci sezon 3b numaralı Bubble Buddy bölümünü ilk izlediğimde. Ancak az bilinse de böyle bir gün gerçekten de varmış. Her yıl takvimler 9 Ekim gününü gösterdiğinde Leif Erikson'un Amerika kıtasına ayak basan ilk Avrupalı olması kutlanır.
Bugünkü adı muhtemelen Newfounland olan Vinland'a varmıştır Grönland'ı keşfeden Kızıl Erik'in (Eiríkr rauði) oğlu Leif Erikson. Burayı adımlamadan önce günümüzde Labrador olarak bilinen Markland ve Baffin Adası üzerinde bulunan Helluland da karaya çıktığı yerlerdir. Amerika'ya Kristof Kolomb ve kıtaya adını veren Amerigo Vespucci'den beş yüz yıl kadar önce ulaşmıştır ulaşmasına ama buranın yeni bir kıta olduğunu bilmemektedir. Dolayısıyla bir keşif yapmamıştır.
Ben yine de Leif Erikson gününü kutlamış olayım. Hinga dinga durgen!
Aylar önce ev sahipliği Birleşik Krallık'a verilmişti. Dün organizasyonun Liverpool kentinde düzenleneceği açıklandı. Birleşik Krallık, yarışmayı 1998'den beri ilk kez, toplamdaysa dokuzuncu kez düzenleyecek. Yine de BBC, Ukrayna ulusal televizyonu ile beraber hareket edecek ve logoda Ukrayna bayrağı kullanılacak. Bakalım eğlenceden ziyade politik olan bu şov 2023'te nelere sahne olacak?
6 Ekim 2022 günü Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde Uygurlara yönelik zulmün tartışılması teklifi oylandı. 47 üyenin 19'u ret, 17'si kabul oyu kullanırken 11 ülke çekimser kaldı. Şimdi o ülkelere ve aralarındaki örüntüye bakalım.
Kabul oyu veren ülkeler:
🇩🇪 Almanya
🇺🇸 Amerika Birleşik Devletleri
🇬🇧 Birleşik Krallık
🇨🇿 Çekya
🇫🇮 Finlandiya
🇫🇷 Fransa
🇳🇱 Hollanda
🇭🇳 Honduras
🇯🇵 Japonya
🇲🇪 Karadağ
🇰🇷 Kore
🇱🇹 Litvanya
🇱🇺 Lüksemburg
🇲🇭 Marshall Adaları
🇵🇾 Paraguay
🇵🇱 Polonya
🇸🇴 Somali
Çekimser kalan ülkeler:
🇦🇷 Arjantin
🇧🇯 Benin
🇧🇷 Brezilya
🇦🇲 Ermenistan
🇬🇲 Gambiya
🇮🇳 Hindistan
🇱🇾 Libya
🇲🇼 Malavi
🇲🇾 Malezya
🇲🇽 Meksika
🇺🇦 Ukrayna
Ret oyu veren ülkeler:
🇦🇪 Birleşik Arap Emirlikleri
🇧🇴 Bolivya
🇨🇳 Çin Halk Cumhuriyeti
🇮🇩 Endonezya
🇪🇷 Eritre
🇨🇮 Fildişi Sahili (Côte d'Ivore)
🇬🇦 Gabon
🇨🇲 Kamerun
🇶🇦 Katar
🇰🇿 Kazakistan
🇨🇺 Küba
🇲🇷 Moritanya
🇳🇦 Namibya
🇳🇵 Nepal
🇺🇿 Özbekistan
🇵🇰 Pakistan
🇸🇳 Senegal
🇸🇩 Sudan
🇻🇪 Venezuela
Bir kere bu üyelerin çoğunda barış durumu olduğu söylenemez. Bir kısmı aktif savaşta hatta. Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin yanı sıra, baskıcı rejimle yönetilen ülkeler de Doğu Türkistan'a sırtını dönmüş gibi görünüyor. Batı, bu problemi önemsiyor ama Uygurlara bayıldıklarından değil muhtemelen. Amaçları büyük oranda Çin'i köşeye sıkıştırmak olabilir.
Buzdağının Ardında, Grönland bağımsız olduktan sonra atanan ilk Türk büyükelçinin hikayesini anlatıyor. İlk zamanlarda buzlarla kaplı ve dünyanın geri kalanından uzak bu ülkenin büyüsüne kapılır fakat sonraları Grönland'ın sıkıntılarıyla yüzleşir. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra, Türkiye'de değişen hükümetler kendisini orada unutmuştur. Yirmi yıl kadar süre sonra büyükelçinin hayatı hâlâ aynı şekilde devam etmektedir. Fakat artık yaşı geçmiştir. Büyükelçi, heyecan aramaktan vazgeçmiş ve durumu kabullenmiştir.
Leyla ile Mecnun, kitleleri absürt mizahla buluşturan 2010'lu yılların efsane dizisiydi. Şimdilerde Exxen platformunda devam ettirmeye çalışıyorlar ancak eski tadı vermiyor.
Dizi, bugün hakim olan anlamsız ve ofansif mizah türlerindense çeşitli sorunlara değiniyordu. Mesela, dokuzuncu bölümde Türkiye'de neden İngilizce öğrenilemediği üzerinde durmuş.
Komedi üslubuyla süslense de tespitler tam anlamıyla doğru. Atandıktan sonra çalışmak istemeyen memur kafasındaki öğretmen, yerine getirilen henüz yeterliliğini ispat edememiş ücretli öğretmen ve komik bir seviye tespit sınavı. Eğitim sistemi bugün 2011'dekinden daha berbat halde.
2018'de yeniden düzenlenen müfredatıyla onuncu sınıf felsefe derslerinin konu başlıklarından biridir bilgi felsefesi. Temel kavramlar, bilginin kaynağı, bilgiyi sanıdan ayıran ölçüt ve bilgi kuramının hayatımızdaki yeri konu başlıklarıdır.
Bilginin kaynağı çeşitli dönemlerde gündeme gelmiştir. Kimileri bu sorunsalı akıl kimileriyse deney olarak yanıtlamıştır. Daha sonra gelen bazı filozoflar ikisinin ortasını bulmaya çalışmış ya da hiçbirine katılmayarak sezgi yolunu seçmiştir.
Sanı, kesinliğinden emin olamadığımız önermelerdir. Bir önermenin anlamlı olabilmesi için resim çizmesi gerekir. Yani önermeyi oluşturan parçaları tam anlamıyla idrak edebilmeliyiz. Sanının bilgiye nasıl dönüşeceği konusunda beş ayrı görüş vardır. Bu ilkeler tutarlılık, toplumsal uzlaşım, nesneyle uyum, apaçıklık ve yarar olarak sıranabilir.
Başımızdaki hükümet, postmodern bir anlayışla epistemolojiye yeni bir soluk getirmiştir. Onlara göre bilginin kaynağı kendileri, sanıdan bilgiye ulaşmamızı sağlayan ölçüt yine kendileridir. Böyle bir harcıalemde akıl sağlığını korumak zor.
Bu blogun @freemo mahlaslı saygıdeğer yöneticisine naçizane açık mektup
Ülkemizde iktidarı elinde bulunduranlar istemedikleri her görüşü engellemeye çalışıyor. Dolayısıyla, yeni sansür yasası kapıda.
Herhangi bir hükümet yetkilisi sizden kullanıcı bilgilerini istediğinde ona istediğini vermemenizi rica ediyorum.
Sevgi & saygı (Mereyü)
🇬🇧 In English
A humble open letter to the fellow admin of this blog @freemo
Those who hold power in our country try to prevent any view they do not want. So, the new censorship law is about to come.
My request is that when any government official asks you for user information, do not give it to them.
Love and respect (Mereyü)
Başta Ulaştırma Bakanlığı ve Valilik olmak üzere iktidar müstevlileri İstanbul'da paralel bir belediye oluşturdu. Mesela bugün İstanbul'un işgalden kurtuluşunun yüzüncü yılı olduğu için ulaşım ücretsizdi ancak Marmaray bu uygulamaya dahil değildi. Tabii, cebren ve hile ile gücü elinde bulundurmak isteyenler İstanbul'un neden tek kurşun atılmadan geri alındığını sorguluyor. Bir zamanlar dünyanın en ihtişamlı imparatorluğu olan ülkenin başkentinde yad ellerin postallarının dolaşması onlara garip gelmez. Ne yapsalar zarar, ne yapsalar ziyan.
Dün bienalin Pera Müzesi ayağını ziyaret ettim. Pazartesiden beri günde yaklaşık otuz bin adım attığım için eve yorgun döndüm ve paylaşım yapamadım. Normalde bugün bir boşluk yaratıp yorumlu bir fotoset yapacaktım ama dün akşam, pazartesi günü bir buçuk saatlik görüşme gerçekleştirdiğim otel aradı.
Gerekli evraklar için otele uğrayacaktım ki bunlar standarttır. Sağlık belgesi, biyometrik fotoğraf, nüfus kayıt örneği, ikametgah, askerlik durum belgesi, adli sicil kaydı ve anlaşmalı bankanın hesap numarası istenir. Bugünü bunları toplamakla geçireceğimi sandım fakat işe girişim yapıldı ve ne olduğunu anlamadan kendimi çalışırken buldum. Çok ilginç oldu bu.
İş yaşamındaki birkaç acı tecrübeden sonra çalışma şevkim tamamen kırılmıştı. Ancak burada fazla bilmediğim bir işi öğretip beni yetiştirmeyi planlıyorlar. Ben de uzun yıllar aynı yerde devam etmek istiyorum. İşsizlik ve yeni bir işe başlama döngüsü Sisifos gibi yordu beni.
Dikkatimi çeken bir örüntü oldu: Benden önce bu işi yapan kişi kadınmış. Felsefe öğretmeni olarak görev yaptığım okulda halefim bir kadındı. Sadece üç gün çalışabildiğim otelde işi öğreneceğim kişi ihbar süresini kullanıyordu ve kadındı. Hatta, geçen gün büyük oranda anlaştığımız pastanede yerine geleceğim kişi çocuğuna bakmak için işten ayrılacak bir kadındı. Yani, kadınlar olmasa hiçbir yerde çalışamayacağım.
LinkedIn uygulamasına şöyle bir bakarken birinin profiline tıklamamla karşıma çıktı bu yazı. Artık gelenekselleşen LinkedIn paylaşımı yorumumu yapayım ben de. Çünkü bu blogda bir yandan bir işkolunun emek süreçleri içindeki sıkıntılarına değinirken diğer yandan bireysel deneyimler üzerinde duruyorum.
Altı aydır iş bulamadığını söylemiş ki belli bir alanda çalışmakta kararlı biri için bu süre daha da uzayabilir. Görüşmeye çağrıldığı yerlerden gördüğü tavır, patronların şımarıklığını ortaya koyuyor. Aslında çoğu iş ilanını kimin alacağı bellidir. İş görüşmesi sadece bir formalitedir. Adaylara bunu çaktırmamaya çalışırlar ama işsiz olup sürekli mülakata katılan gurular anlar bu durumu.
Tıbbi laboratuvar teknikeri olan hanımefendi, anladığım kadarıyla koyduğu kırmızı çizgileri zamanla kaldırmış. Önce sağlık alanında iş yapmak için çırpınmış, sonra ne iş olursa olsun yapabileceğini söylemiş.
Satır aralarında can alıcı bir detay var. Son işinden istifa ettirilmiş. Yoğun mobbing, ona işsizlikten bile daha kötü görünmüş. Amma velakin Türkiye'de mobbing olmadan çalışmanın pek imkanı yok.
Asgari ücretin standart ücret haline geldiği ve diplomanın değersizleştiği konusunda haklı ama her şey para değildir. Çalışma şartları da çok önemlidir. Yüz bin lira da verseler çoğu insan madende çalışmak istemez. Maalesef ülkemizde çoğu iş, madende çalışmaya yakın bir deneyim sunuyor.
Yazının sonundaki feryat, nispeten karşılık bulmuş. 37 yorum, 12 yeniden paylaşım ve çoğunluğu beğeni ile birazı da destek olmak üzere 180 tepki vardı. Gönderinin üzerinden bir ay kadar süre geçmiş. Hanımefendi henüz o janjanlı işe başlama paylaşımlarından yapmış değil. Dolayısıyla, LinkedIn'in iş bulmak konusunda mükemmel bir platform olmadığını söyleyebiliriz.
Donbas, Gazze veya Yemen değil burası. Başta Alibeyköy'ü andırsa da, Karadeniz'in incisi Trabzon'dan bir görüntü bu. Plansızlık, başlamadan kağıt üzerinde bitirildiği için yalnızca ayağı olan köprüler ve çarpık bile denemeyecek bir kenteşmeye neden olmuş. Sadece Trabzon değil, Türkiye'nin birçok ili savaşmadan bu hale gelmiş. Listenin tepesinde de İstanbul var.
LC Waikiki, LGBT çağrışımı (kısaca gökkuşağı) yapabilecek kıyafetler üretmeme kararı aldı. Nefsin ve neslin korunması uğrunda bu kadar rijit kararlar alan firma, bünyesinde çalışan işçilere ne değer veriyor? LCW ve benzerleri (DeFacto, Collezione ve Koton) bağlamında emek süreçlerini irdeleyelim şimdi.
👕 Bir mağazadaki çalışanların tamamı satış danışmanı olarak adlandırılıyor. Böylece işçiler bir yandan kasaya bakarken diğer yandan müşterilerle ilgileniyor. Şirket, tek maaşla iki işi yaptırmış oluyor ki bu markaların ucuzluğu emek sömürüsünden gelir.
👗 Mesai haftalık 45, aylık 180 saat üzerinden hesaplanıyor fakat yarı-zamanlı (part-time) 30 saattir. Normal şartlar altında dört güne denk geliyor ancak işçi isterse beş güne de bölebiliyor. Yarı-zamanlı çalışanlara dört gün yemek verildiği için beşinci gün kendi cebinden karşılamak zorunda.
👖 Ücretsiz fazla mesai yapmama gibi bir seçenek yok. Shift denen vardiyalar halinde çalışılıyor. Çoğu yerde olduğu gibi yol parası verilmiyor. Servis de yok. Dolayısıyla gece vardiyasındaki personel, eve dönüşte taksicilerin insafına kalıyor.
👔 Yoğun bir iş temposuyla çalışılıyor. Bayram ve seyranda izin yapmak yok; hatta fazla mesai var. Üstlerden gelen baskı ve mobbing çalışanları yıpratıyor. Az kişi ile çok iş görme çakallığı da eklenince emekçiler bir hayli moral motivasyondan düşmüş oluyor.
👚 Çalışanların çoğu üniversite mezunu gençler. Para kazanmak için kısa süreliğine bu işi yapmak istiyorlar. Bazen işler öyle yürümüyor. Uzun yıllar aynı işi yapmak zorunda kalıyorlar. Asgari ücret ve prim veriliyor ancak yönetim primi vermemek için türlü hilelere başvuruyor.
👟 Yemek kartına yüklenen paranın az olduğundan yakınıyor işçiler. Bunun yanı sıra, molalarda personelin dinlenebileceği bir alanın olmadığından şikayetçiler. Üstüne üstlük vukuat müşterilerin karşısında bir av oluyorlar. Müşteri her zaman haklıdır tabii. Bir şey çalınmasın diye çabalamak da var. Parası onlardan çıkıyor ne de olsa.
Alfred North Whitehead, bütün bir Avrupa felsefe geleneğinin Platon'a düşülmüş dipnotlar olduğunu söylüyor. Bu meşhur söz iki yönden sorunlu görünüyor. Birincisi, Avrupa dışında felsefenin yeşerdiği bir coğrafya yoktur. Çin ve Hint felsefeleri, çoğunlukla teozofidir. Felsefe olmaları yakıştırmadan ibarettir. İkincisi, Aristoteles özellikle Hıristiyan felsefesinde rol model alınan başat figürdür. Ortaçağ boyunca felsefe, Kilise ve bu kilisenin Aristoteles yorumu üzerine kuruluyordu.
Aristoteles felsefeyi teorik, pratik ve poetik olmak üzere üçe ayırmıştır. Teorik felsefe; matematik, fizik ve ilk felsefedir (prote philosphia). Sonuncusu bugün metafizik adıyla anılır oldu. Poetik, yapmak veya yaratmak anlamındaki poein fiilinden türetilmiştir. Yunanca tekhne, Arapça sanat olan uğraşlar bu felsefe dalının içindedir. Bu ifadeden günümüzdeki sanat dalları anlaşılmamalıdır. Daha çok marangozluk veya hekimlik gibi zanaat faaliyetlerini kapsar bu alan.
Gel gelelim pratik felsefe; politika, etik ve ev idaresinden (oikonomikos veya Arapça tedbir-i menzil) oluşur. Politika, şehir devletleri anlamındaki polis sözcüğünden neşet etmiştir. Polites, yurttaş demektir ki İngilizce neden citizen dendiğini açıklayacaktır. Etik ise ethos yani huy sözcüğünden gelmektedir. Kullandığımız Arapça kökenli ahlak kelimesinin kökeninin de huy anlamına gelen hulk olduğunu belirtelim.
Oikonomikos, ekonomi sözcüğünün kökenidir. Oike, ev; nomos ise kural anlamındadır. Namus da buradan gelmektedir. Aristoteles, tedbir-i menzili yapacak kişinin kadın olduğunu ifade ediyor. O yüzden bu sokak röportajı ne kadar ilkel gelse de, felsefi bir temeli var.
İş görüşmesi için kendileri saat vermiş olmasına rağmen insan kaynakları tarafından bekletilmek, çalışırken uygulanacak mobbingin fragmanı olabilir mi? İlgili sitelerden CV gönderilmiştir ama yine de işe başvuru formu doldurturlar. Bu formlarda bir dolu özel bilgi istemeleri de cabası. Bu birimden nefret etmek için daha fazla gerekçeye lüzum yok.
The Office dizisinin dördüncü sezon dördüncü bölümü olan Money, o sezondaki ilk üç bölüm gibi bir saat uzunluğundadır. Bu bölümde Dunder-Mifflin şirketinin Scranton şubesinin müdürü Michael Scott, para yönünden sıkıntılar yaşamaktadır. Ek iş olarak call center diye de anılan çağrı merkezinin yolunu tutar. Burada yarı-zamanlı veya günümüzdeki havalı adıyla part-time çalışmaya başlar. Dizi, mockumentary (Türkçesi kurgu belgesel) türünün güzel ve güzide örneklerinden biri olduğu için oyuncular kameraya kısa konuşmalar yapmaktadır. Yine bu anlardan birinde çağrı merkezinin şefinin "Burada yasal bir iş yapıyoruz. Asgari ücret uyguluyoruz, komisyon da var." demesi tüm çağrı merkezi sektörünün özeti gibi adeta.
Ben de kah okuyarak kah izleyerek sektör çalışanlarının sıkıntılarına tanık oldum. Bu yazımda bunlara değinmek istiyorum.
☎️ Öncelikle üç çeşit çağrı merkezinden bahsedebiliriz. İlki kurumsal olan. Çoğunluğun üniversite mezunu olduğu, bir nevi ofis işidir bu. Burada inbound çağrılar alınır yani orayı arayana yardımcı olur çalışanlar. Ancak Türkiye'de kurumsallığın sadece makyaj olduğunu bilmelisiniz.
İkincisi vahşi kapitalizmin nimetlerinden yararlanan esnek çağrı merkezleridir. Burada çoğunlukla outbound arama yapılır yani çağrı merkezi tarafından verilen dataya göre (Türkiye'de veriler satılıyor maalesef) aranır birtakım insanlar. Satış ve prim odaklıdır. Buna telemarketing de denir.
Son tür ise merdiven altı çağrı merkezleridir ki bunlar dolandırıcıdır. Bunun üzerine fazla yazamayacağım. Zaten anlaşılması gerekenler anlaşılıyordur. Burada bahsedeceğim ilk iki maddedeki çağrı merkezleridir.
☎️ Bu işi yapanlar işsizlikten iyi olduğunu düşünerek başlıyorlar ancak devamlılığı olmayan bir iş. Uzun süreli değil ama iş bulamayan üniversite mezunlarının büyük kısmının bir ara yaptığı bir iş oluyor. Yetersiz de olsa bir eğitimden geçtikten sonra sekiz saatlik mesainizi ortalama 150 kişiyle konuşarak harcayabilirsiniz. Tüm bunlara dayanarak bu işin prekaryanın görünümlerinden yalnızca biri olduğunu söyleyebiliriz.
☎️ Çalışanlar gereksiz insanlarla muhatap olmak zorunda kalıyor. Türklerde kendine hizmet eden çalışanı köle sanma dürtüsü var. Garson, resepsiyonist veya kurye bu üstenci tavrın kurbanı oluyor. Çağrı merkezi elemanları, yönetimden gelen baskıyla kendilerine küfür edilse bile sakin kalmak zorunda. Bu çıkmazın bir nedeni de çağrı merkezinin sorunları çözmede yetkisiz olması.
☎️ Belirtmeme gerek yok ama ben yine de söyleyeyim. Çoğunlukla asgari ücret artı prim sistemiyle çalışılıyor. Vardiyalı bir çalışma düzeni var. Çalışan evinde dinlenme hayalleri kurarken ek mesaiye çağrılmasıyla plansız mesailer de olası.
☎️ Gürültülü bir ortamda kafayı yememeye gayret etme ve yalan söylemeye alışma bu işin olumsuz yönlerinden ikisi sadece. Birtakım mesleki deformasyonlar da ortaya çıkıyor. Tüm yaşamınız Callmaster denen cihaza bağlı. Kaç görüşme yaptığınız, ne kadar konuştuğunuz ve ne sürede mola yaptığınız kaydediliyor. Bu da akla Charlie Chaplin ve Modern Zamanlar filmini getiriyor.
Michael Scott renkli bir karakter olduğu için diğer çalışanların ilgisini çeker ve muhabbetiyle onları işten alıkoyar. Bu da patronun gözüne batmasına neden olur. Bunun yanı sıra, kendisi hem Dunder-Mifflin'de hem de çağrı merkezinde çalışamaz. Bunu engelleyen kurallar vardır. Bu yüzden telemarketing işini bırakmak zorunda kalır. Bu fotoğraf da bir çağrı merkezi çalışanının nasıl göründüğü konusunda fikir verebilir.
İktidar, trolleri iyiden iyiye işin içine soktu. Bunun seçim çalışmalarının bir ayağı olacağını söylemiştim. AKP, diğer yönlerde de propagandaya devam ediyor.
Aktrollerin birkaç yüzü olduğunu belirtmek gerekiyor. İlki adı sanı belli olmayan Halk Sesli Adam gibi mahlaslarla AKP'nin hâlâ güçlü ve muktedir, AKP'lilerin ise çok olduğu yönünde algı çalışması yapmaya harcıyor mesailerini.
Bu tür, bir çeşit profilleme de yapıyor. Yeri geliyor "Allah benim ömrümden alıp Tayyip Erdoğan'a versin." diyen bir teyze, yeri geliyor eski bir ülkücü (yeni de olabilir, hiç fark etmez) veya pişman olup doğru yolu bulmuş bir CHP'li olarak çıkıyorlar karşımıza.
Bir başka aktrol çetesi kararsız rolü yapıp AKP'yi ehven-i şer yani kötünün iyisi gösterme uğraşında. Seküler bir hayat tarzını benimsemiş gibi görünüp IŞİD sempatizanı olan sahte hesaplar da buna dahil.
Bir de muhalif kılığındaki muhalefet eleştiricileri var. Bunların işi CHP başta olmak üzere tüm muhalif partileri terörle ilişkilendirmek, söylem ve eylemleri çarpıtmanın yanında muhalefeti itibarsızlaştırmaktır. Ne yazık ki aptal muhalifler bu trollerin oyununa geliyor.
Oyun tutarsa, normal şartlar altında seçime giremeyecek Tayyip Erdoğan ile 2028'e kadar birlikteyiz demektir. AKP, AKP'liğini yaparak bir seçimi daha kazanabilir. Sanki bütün ahmaklar bu yüzyıla toplanmış gibi olduğundan bunu bir hayli mümkün görüyorum.
Bundan sonra güncel siyaset üzerine yazmayı düşünmüyorum. Sadece emek süreçleri, genel konular, spor ve biraz da unuttuğum mizah üzerine yazacağım. Gençliğimin baharında bu kadar yorulduğum yeter.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.