Show newer

Hilafet meselesi hakkında, halkın tereddüt ve endişesini izale (gidermek) için, her yerde lüzumu kadar beyanat ve izahatta (açıklama) bulundum. Kati (kesin) olarak ifade ettim ki "Milletimizin kurduğu yeni devletin mukadderatına (kader), muamelatına (işlemler), istiklaline (bağımsızlık), unvanı ne olursa olsun hiç kimseyi müdahale ettiremeyiz! Milletin kendisi, kurduğu devleti ve onun istiklalini muhafaza ediyor ve ilelebet muhafaza edecektir!"

Millete anlattım ki İslam-şümul (İslam dininin egemen olduğu) bir devlet tesis etmek vazifesiyle mükellef (yükümlü) tahayyül edilen (kurgulanan) bir halifenin vazifesini (görev) ifa edebilmesi (yerine getirebilmesi) için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine tabi tutulamaz. Millet, buna razı olamaz! Türkiye halkı bu kadar azim (büyük) bir mesuliyeti (sorumluluk), bu kadar gayr-i mantıki (akıldışı) bir vazifeyi deruhte edemez (üstlenemez).

"Milletimiz, asırlarca, bu vahi (saçma) nokta-i nazardan (bakış açısı) hareket ettirildi. Fakat ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlatlarının miktarını biliyor musunuz? dedim. Suriye'yi, Irak'ı muhafaza etmek için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz? Ve netice ne oldu görüyor musunuz?" dedim.

"Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum (tüm) İslam umuruna (işler) tasarruf (yetki) sahibi kılmak fikrinde olanlar, bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on misli nüfustan mürekkep olan (oluşan) büyük İslam kütlelerinden talep etmelidir! Yeni Türkiye'nin ve yeni Türkiye halkının, artık, kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verebilecek bir zerresi kalmamıştır!" dedim.

Diğer bir noktayı da halk nazarında tebarüz ettirmek (belirginleştirmek) için şu beyanatta bulundum: Bir an için farz edelim ki, dedim, Türkiye, mevzu-i bahis (söz konusu) vazifeyi kabul etsin... Bütün alem-i İslam'ı bir noktada tevhit ederek (birleştirerek) sevk u idare etmek (çekip çevirmek) gayesine yürüsün ve muvaffak (başarılı) dahi olsun! Pekala ama taht-ı tabiiyet ve idaremize (bağlılık ve yönetim altına) almak istediğimiz milletler derlerse ki: Bize büyük hizmetler ve muavenetler (yardım) yaptınız, teşekkür ederiz fakat biz müstakil (ayrı) kalmak istiyoruz. İstiklal ve hakimiyetimize kimsenin müdahalesini muvafık görmeyiz! Biz kendi kendimizi sevk ve idareye muktediriz (yetkin)!

O halde, Türkiye halkının bütün mesai (çaba) ve fedakarlığı, sadece bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyar (istek) olunacaktır?!

Görülüyordu ki bir heva (arzu) ü heves için, bir vehm (kuruntu) ü hayal için, Türkiye halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilafet ve halifeye vazife ve salahiyet (yetki) vermek fikrinin mahiyeti (öz) bundan ibaretti.

Efendiler, halka sordum, bir devlet-i İslamiye olan İran veya Afganistan, halifenin herhangi bir salahiyetini tanır mı? Tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü devletinin istiklalini, milletinin hakimiyetini muhildir (ihlal eder).

Millete, şunu da ihtar (uyarı) ettim ki kendimizi, cihanın hakimi zannetmek gafleti, artık devam etmemelidir. Hakiki mevkimizi, dünyanın vaziyetini tanımamaktaki gafletle, gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felaketler yetişir! Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz!

Nutuk / 14'üncü bölüm

The Cranberries grubunun unutulmaz şarkısı Zombie, IRA'ya karşı yazılmış. IRA, 20 Mart 1993 tarihinde İngiltere'nin Warrington kentinde düzenlediği bir terör saldırısında Johnathan Ball (3) ve Tim Parry (12) adlı iki çocuğu öldürmüş. Dolores O'Riordan, grubun 19 Eylül 1994'te çıkan teklisine bu olayı konu almış. Açıkçası bunu öğrendiğimde şarkıyı daha bir sevdim. Sağa sola bomba koyup masum insanların ölümüne neden olan aşağılık terör örgütlerine sempati beslenmemeli.

Bugün ara sıra gündeme gelen "Çantamda ne var?" paylaşımı yapacağım. Yalnız, millet ne güzel fotoğraf çekerken benimki Kaçakçılık Şube tarafından ele geçirilen mallar gibi oldu. İyi fotoğraf çekememiş olsam da video gibi düşünülebilir bu yazı.

İlk görselde çantam var. Kasım ayında LC Waikiki'den almıştım. İki gözü var. Takip eden iki görselde büyük gözdeki, son görseldeyse ön gözdeki eşyalar görünüyor.

Gözlük bezi olarak kullandığım mikrofiber bez (Carrefour olmalı bu)
Biri kalın biri daha hafif iki şapka (külah da denebilir. LC Waikiki)
Boyunluk (Collezione)
Eldiven (İstanbul'un havasına güven olmayacağını bildirin o meşhur deyiş gelebilir akla. Yine LC Waikiki)
Havlu (Askerden kalma)
Yağmur kaydırıcı (Daha iyi bir adı vardır bunun elbet. Decathlon)
İki adet kitap
Not defteri (Artık pek kullanmıyorum)
Bir litrelik su (Uludağ Premium)
Islak mendil (Migros)
Eski günlerden kalma bir maske
Peçete (kağıt mendil veya selpak da deniyor. Bim'den almıştım)
Eyüp Sabri Tuncer Çeşme limonu kolonyası
Torku kolonyası
Dalin kolonyası
Vücut spreyi (Avon)
Deodorant sprey (Yazdan kalma ama ne zaman lazım olacağı belli olmaz. Nivea)
Nivea krem
Ayna
İki tükenmez kalem (En derinden çıktı)
Migros poşeti
Migros kolonya (Reklam almadım)
İki adet şarj aleti (Biri telefon biri saat için)
Nivea dudak kremi
Kulaklık (Radyo dinlediğim için kablolu)
Çakmak (Hiç lazım olmadı)
Tesbih
Oyuncak

Bunlar gemi iyice azıya almış. Paramiliter bir örgüt, ana muhalefet liderinin konuk olduğu, televizyonun en çok izlendiği saatlerde (prime time) yayınlanan bir programa reklam verebiliyor. Bu örgütün elemanları -psikolojik muharebe taktiklerini iyi bildiklerinden olsa gerek- daha sonra dalga geçiyor.

Uğur Dündar ve Kemal Kılıçdaroğlu skandala sert tepki gösterdi. Kanal da ilgili kişilerin işine son verdiğini duyurdu ama yetmez. Burada dönen çarkı ifşa etmek gerekiyor. İlerleyen dönemde bu örgüt ülkemiz için çok büyük bela olabilir.

Amatör şarkıcıları keşfetmek için Soundcloud kullanırdım. Zira Can Kazaz da buradan çıkmıştır. Fakat son dönemde cover adı verilen yapımları dinliyorum. YouTube'da en sevdiğin beş kanalı paylaşmak istiyorum.

🎼 Ayça Özefe: Kadife bir sesi var. YouTube videolarının sıklığı azaldı. Twitch yayınlarına devam ediyor. Bir buçuk yıl kadar da özgün parçalar çıkarıyor.

🎧 Nursena Yener: Türkçe yorumlamaları maalesef iyi değil ama İngilizce olanlar gayet hoş. Kanalını vlog olarak da kullanıyor.

🎸 Erva Sude Dağlı: Majeste grubunun Aşk Dediğin şarkısıyla tanıdım. Shorts paylaşımları da oluyor.

🥁 Bilal Göregen: Çoğu insan onu bu kategoride görmez ama darbukasını konuşturduğu, Bayram Boynukara'nın hazırlayıp sunduğu videoları yorumlamadan başka bir şey değildir. Acun Ilıcalı'nın bir programıyla ünlü olan Göregen, Fin halk şarkısı Ievan polkka ile patlamıştı. Konuyla alakasız ama Vikipedi maddesini de istek üzerine ben yazmıştım.

🎹 İlayda Su Çakıroğlu: Bir Zeynep Bastık şarkısı hakkında yazdığım alaycı yazıdan sonra ilgili şarkının sonuna (Ara) "cover" yazmamla karşıma çıktı. Bunun bir trol olduğunu (Melisa Fis yorumuyla Biraderim İçin gibi) düşünmüştüm ama değilmiş. Zamanla en sevdiğim YouTube kanalları arasına girdi. Bazen nereden bulduğunu anlamadığım garip şarkıları yorumlasa da özgün halinden iyi söylüyor. Sosyal medya hesaplarından (Twitter ve Instagram) backlinking yapması dışında bir problem yok.

Kimi zaman istemdışı kimi zaman eğlenme amacıyla kimi zaman da bilgi edinmek için YouTube yorumlarını okurum. Bu kadına gelen yorumların ezici çoğunluğu "Bu samimiyet nereden geliyor?" diye sorulması gereken türden. Türkiye'de ne yazık ki insanlar yaş olarak küçük gördükleri kişilere 'Sen' diye hitap ediyor. Bunu aile terbiyesine bağlıyorum biraz da.

Rusya, Donestk bölgesindeki Soledar kentini kuşatmış. Rus yetkililer kenti tamamen ele geçirdiğini söylerken Ukraynalı makamlar iddiaları reddediyor. Sanmıyorum ama haydut devlet haklıysa, aylar sonra ilk kez ilerlemiş olacaklar. Son gelen haberlere göre hedefte Dnipro var.

Daha fazla Ukrayna bölgesi, şehri veya kasabası öğrenmek istemiyorum. Nasıl olacak bilmiyorum ama bu kombat bir şekilde son bulmalı. Gümbürtü devam ettikçe herkes için kötü oluyor.

Fatih Terim'in çoğunlukla dalga geçmek için arkasına müzik eklenerek paylaşılan bir videosu var. Terim, burada gayet akıcı bir İtalyanca konuşuyor ve sözlerinde de pek yanlışlık yok. Bu yazımda bu kesiti irdeleyeceğim. Sekiz saniyelik bu tirada yapısöküm uygulayacağım.

Terim bu sözleri, 16 Eylül 2021 akşamı Lazio ile oynanan Avrupa Ligi maçı sonrasındaki basın toplantısında "Bu takım sizi nereye kadar götürebilir ve İtalya'ya bir gün dönmeyi düşünüyor musunuz?" şeklinde İtalyanca sorulan bir soruya yanıt olarak söylüyor. E Grubu'nun ilk hafta mücadelesinde Galatasaray, Morutsan'ın ortası ve Lazzari'nin dokunuşuyla kaleye giden absürt bir golle galip gelmişti. 67'nci dakikadaki gol kaleci Strakosha'ya yazılmıştı.

Terim'in ağzından çıkanlar "O ciyanno fatto bene..." diye anlaşılsa da aslında "Oggi hanno fatto bene però domani chi sa non si sa mai perché giovani giocotori sempre posso fare tutto la caso campo a." şeklindedir. Basitçe "Bugün iyi iş çıkardılar ama yarın -kim bilir, asla bilemezsin- genç oyuncular sahada her zaman her şeyi yapabilir." diye çevrilebilir. Şimdi Dante'nin ölümsüz eseri İlahi Komedi'den sonra en derinlikli İtalyanca eseri kelime kelime analiz edelim.

Oggi: Bugün demektir. Eskiden hoggi biçiminde kullanılırmış. Latince hodie sözcüğünden aktarılmış.

Hanno: Avere (sahip olmak) eyleminin üçüncü çoğul şahıs, geniş zamandaki çekimidir. Kök fiil de Latince habere ifadesinden neşet etmiş.

Fatto: Yapılmış anlamına gelir. Buradaki kullanımıysa doğru, iyi. Kökeni Latince factus. Argoda zom, küfelik, zilzurna sarhoş gibi anlamlara geliyor.

Bene: Güzel, iyi demektir. Burada zarf olarak kullanılmış.

Però: Ama, fakat, ancak, lakin. Latince per hoc (bundan dolayı) kalıbından geliyor.

Domani: Yarın. Latince de mane (sabahın körü) ifadesinden türemiş.

Chi sa: "Kim bilir?" anlamına gelen sözde soru. Chi, soru zamiridir. Kökeni Latince quis. Sa ise sapere kök fiilinin üçüncü şahıs, geniş zaman çekimidir.

Non si sa mai: Önceki kalıp ifadeyi takip eden bir ara tümce yine. "Asla bilemezsin." anlamına gelir. Non, olumsuzluk edatıdır. Cümleyi değiller. Si, dönüşlülük zamiridir; kısaca kendi diyebiliriz. Latincesi se. Sa, önceki tümcedekiyle aynı anlamda. Mai ise asla demektir ki Latincesi magis.

Perché: Çünkü. Soruda ise neden diye sormaya yarar. İçin anlamına gelen per ile ne soru edatı che sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur.

Giovani: Gençler anlamına gelir. Tekili giovane. İtalyancada sıfatlar Türkçedeki gibi isim olarak kullanılabiliyor. Böylece, gençler bir grubu niteleyen ad olarak karşımıza çıkıyor. Köken yine Latince: Iuvenis.

Giocatori: Giocatore (oyuncu) sözcüğünün çoğul hali. Tiyatro oyuncularını tanımlamak için de bu sözcük kullanılır. Giocare (oynamak) fiiline gelen -tore (bir nevi fiilimsi) ekiyle oluşturulmuştur. Giocare, Latince iocare eyleminden köken alıyor.

Sempre: Her zaman, daima. Bazı durumlarda hâlâ anlamında kullanılıyor.

Posso: potere (-ebilmek) sözcüğünün birinci tekil şahıs, şimdiki zaman çekimidir. Halk Latincesi aynı ifade, Latincede posse şeklinde seslendiriliyor.

Fare: Yapmak, etmek, eylemek. Şaşırtıcı olmayan biçimde Latince facere sözcüğünden.

Tutto: Hepsi, tamamı, bütünü. Halk Latincesi tottus, Latince ise totus.

La: İtalyanca dişil artikel.

Caso: Vaka, olay anlamına gelse de burada şey veya neler olarak çevirebiliriz.

Campo: Saha, alan. Mesela campo da tennis, tenis kortu demektir.

A: Aslında yönelme hal eki olarak kullanılır ama Fatih Terim burada bulunma hal eki şeklinde ünlemiş. Bir de, belirtilen nesneden sonra kullanması biraz edebi bir hava katmış.

Yılbaşı gecesi bakanın kuryelik yapması ve şimdi de piyano çalan kurye. Getir, her yere verdiği reklamlar yetmiyor olacak ki (tramvaylarda giydirme, YouTube videoları ve televizyonda) PR işine girişmiş. Bu viraller ne kadar faydalı oluyordur; kim bunları görüp "Getir'den alışveriş yapmalıyım." diyordur bilemiyorum fakat pandemi döneminde agresif büyüyen bu şirketin o günleri mumla aradığı aşikar.

Getir'de çalışma şartları maalesef kötü. Bunu da Ecem Ülkü Senerman üzerinden anlatmıştım. Kendisi çevrimiçi operasyon yürütüyordu. Bunun dışında yapılabilecek işlerden biri de müşteri temsilciliğidir. Bunu da Michael Scott ile eşgüdümlü olarak çağrı merkezi çalışanların yaşadığı sıkıntıları yazdığım bir yazımda aktarmıştım.

Kuryelerin durumunun da bu ikisinden arta kalır yanı yok. Getir, genellikle bir taşeron aracılığıyla (Vigo) kurye alıyor. Burada çalışmak için kendi motorunuza sahip olmanız gerekiyor. Motoru olmayan için günlük ücret karşılığında motor kiralanabiliyor. Yemek verilmiyor. Özel sağlık sigortası ve performansa bağlı olarak Getir'den hediye çeki gibi şeyler var. 12 saate varan çalışma süreleri söz konusu. Bir kurye, gününün yarısını çalışmaya ayırırsa 45 dakikalık bir mola hakkı var. Vardiyasının bitimine yarım saat kala ara veremez.

Yine döndüm dolaştım sessiz istifa konusuna geldim. LinkedIn'de toplaşmış gönüllü sermaye kulu kariyerist dallamaların mülksüzleştirilen emekçiler üzerinde tahakküm kurmak için uydurduğu bir kavram bu aslında. Normal çalışma düzenini çalışmaktan vazgeçmek olarak yutturmaya çalışıyorlar. Bazıları bu telkinlere kanıp "Sessiz istifa sürecindeyim." diye lakırtı ediyor.

İnsan belli dönemlerde dünyaya olan ilgisini yitirebiliyor. Robot değiliz sonuçta. Yaşanan birtakım olaylar insanı etkiliyor. Çelik gibi sinirlere sahip olsa bile bunu işe yansıtabiliyor. Bu da iyi çalışamamasına neden olabiliyor. Sermaye ağzıyla konuşanlar verimli çalışma ve performans sözcükleriyle açıklayacaklardır bunları.

Bir insan işini sevmiyor da olabilir pekala. Çalışmanın pek sevilecek bir yanı yok zaten. Para kazanmak için yapmıyorsanız ortada patolojik bir vaka vardır.

Bu anlayışı benimseyenler, patron çalışma şartlarını iyileştirmezse gerçek istifaya gidiyormuş. Bizim kuşağın sorunu biraz da bu. Birilerinden sürekli ihsan bekliyorlar. Halbuki bu haklar bizden öncekilere altın tepsilerde sunulmamıştır. Hâlâ kötü de olsa günümüzdeki çalışma şartları büyük mücadeleler sonucu elde edilmiştir.

8 Temmuz 2018 tarihinde Çorlu'da yaşanan tren faciası sonucu 7'si çocuk 25 kişi hayatını kaybetmişti. Bugün bu katliamın 12'nci duruşması görüldü.

Davada on üç sanık taksirle bir veya birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan yargılanıyor. Bu duruşmadaki sanıkların savunmalarını basına yansıdığı kadarıyla aktaracağım. Aslında kendim de birtakım yorumlarda bulunmuştum ama bunları eklemekten vazgeçtim.

Dönemin TCDD 1'inci Bölge Müdürü Nihat Aslan, kendisine bağlı 11 servis müdürünün olduğunu ve bunların da alt birimlerinin bulunduğunu söylüyor. Görevinin bu birimlere müdahale değil koordinasyon sağlamak olduğunu ifade ediyor. Denetleme yetkisi de yokmuş. Personel eksiği olduğunu gerekli yerlere yazmasına rağmen eleman sağlamamışlar.

TCDD 1'inci Bölge Müdür Yardımcısı Levent Meriçli, bölge müdür yardımcılığının idari bir görev olduğunu söylüyor. Kendisi jeoloji mühendisi olduğundan bu konularda uzman olmadığını ve kaza yerinde denetim yapacak bilgisinin olmadığını ifade ediyor. Kendisinin döneminde bakım onarım işi yapılmamış.

Meriçli, ihalelerin bölge müdürünün sorumluluğunda olduğu ancak onayı genel müdürün verdiği yönünde bir bilgilendirmeden sonra Mümin Karasu'nun vekaleten atandığını ve mühendis olmadığını ekliyor. Kaza olmadan bölgede ne gibi bir problem olduğunu bilemeyeceğini söylüyor.

TCDD 1'inci Bölge Demiryolu Bakım Müdür Vekili Mümin Karasu, hakkında yakalama kararı çıkarıldıktan beş gün sonra, 10 Ekim 2022'de tutuklanmıştı. Avukatı karara itiraz etmiş, savcı da mütalaa vererek kararın hukuka uygun olduğunu belirtmiş ve talebin reddedilmesini istemişti. Ancak mahkeme 23 Kasım 2022 tarihinde, sanığın kendi isteğiyle adliyeye gelerek teslim olduğunu ve olayın üzerinden dört yıl geçmesine rağmen duruşmalarda yeni delil bulunmadığını göz önünde bulundurarak Karasu'nun tahliyesine karar vermişti. Böylece davada tutuklu bir sanık kalmamıştı.

Karasu, söylediği üzere, halen TCDD'de görev yapıyormuş ve aylık kazancı 15900 liraymış. Kendisinin fiziken sahadaki işleri takip etmesinin mümkün değilmiş. Gerekli birimlere iki kez uyarı yazısı yazmasına rağmen bilinçli taksirle yargılandığının altını çiziyor. Hedef gösterilmesinden yakınıyor.

Oğuz Arda Sel, 9 Ocak 2009'da dünyaya geldi. Yaşasaydı 14 yaşında olacaktı. O gün o trende olmasaydı yaşayacaktı da. Şimdi o hep 9 yaşında. Peki sorumlular nerede? Onu henüz bilemiyoruz.

Kolay bir iş yok. Türkiye'de ise çalışmak çok zor. Bu bağlamda en zorlayıcı sektörün perakende olduğunu söyleyebilirim. Madenciliği bir kenara bırakırsak bu sektör içindeki üç harfli marketlerde çalışanlar en çetin şartlarla boğuşuyor. Eğitim bir sektör olmadığı için dershane öğretmenlerini bu sıralamaya dahil edemem.

Birtakım katakullilerle haklarımızı elimizden almak için uğraşıyorlar. Halbuki bu haklar kimsenin lütfu değil uzun mücadelelerin sonucudur. Sekiz saatlik mesai, sağlık sigortası ve yıllık izin bu haklardan üçüdür. Üçünün de bu ülkede tam olarak sağlanabildiği söylenemez. Benim asıl merak ettiğim ne zaman "Adam sana iş vermiş. Bir de para mı istiyorsun?" diye soracaklarıdır.

Aylık akbil için 777 lira verdim. Belediyenin aşko kuşkoluğu çok hoş ama bu ücretler gerçekten fazla.

Kadınlardan bahsederken hatun, bayan, karı gibi ifadeler kullananların biraz sorunlu olduğunu düşünüyorum.

Şu sıralar sosyal medyada gezerken dikkatli olmak lazım. AKP'nin operasyon hesapları tüm platformlarda cirit atıyor. Çoğu da tarafsız haber sitesi izlenimi yaratıyor. Yani Aktrol çetesinden veya sözde muhalif fenomenlerden farklı bir durum söz konusu. Parayı sadece ailesi cezaevine gönderince görmesi gereken tipler, bizim vergilerimizle hileli seçim yatırımı yapıyor. Delirmemek işten bile değil!

Bazı tartışmaların sonuna geldik. Galatasaray'ın iyi futbol oynamadığını söyleyen herkesi bu akşamki güzel oyunla susturduk diye tahmin ediyorum. Ali Koç Fenerbahçe'nin başkanı seçildiğinden beri Kadıköy'de oynanan beş derbinin üçünü kazandık. Hem de on yıldır alınmayan bir sonuçla. Bir kez daha ispatlandı ki:

İSTANBUL IS RED

Birlikte çalıştığım kadın işten ayrılınca bütün sorumluluk bana kaldı. Böyle bir gidiş şekli garip ama satınalma sorumlusu da hiçbir şey demeden istifa edip kaçar gibi gitmiş. Muhabeci bir ay kadar önce istifa etmişti. Sanırım ihbar süresinin dolmasını bekliyor.

İki haftadır çoğunlukla satış konularıyla ilgileniyorum. Geçen gün bir acentacıyla görüşüp ona oda gezdirdim hatta. Fazla yoğunluk yok ama bazen ofisteki iki sabit ve bir mobil telefon hep beraber çalıyor. Bir keresinde cebimdeki telefon da aynı anda çaldı hatta.

Bugün normalden bir saat geç çıkıp yollara vurdum kendimi. Raylı sistemleri kullanarak Ümraniye'ye gittim. Burası tam bir kaos merkeziydi fakat son yıllarda yapılan düzenlemeler faydalı oldu. Ondan sonra Kadıköy'e giden (aslında gittiğini sanıdığım) bir otobüse binip ters yöne, evlerde hâlâ soba kullanılan bir muhitte buldum kendimi.

Geri dönüşte Üsküdar metrosunu (M5) kullandım. Bu metroyu her kullandığımda yüklenici firma Doğuş Holding'in üç dört kez uzatma aldığı geliyor aklıma. Üsküdar'dan beş dakikada Beşiktaş'a varan gemilerden birine dahil oldum. O sırada metroda yapılan anonslardan aklımda kalmış olmalı ki Yıldız metro durağından pembe hat aracılığıyla eve gitmek geldi.

Cumartesi akşamları trafik anlam veremediğim bir biçimde yoğun oluyor. O yüzden bu saatlerde karayolu kullanılmaz. Metro en ideal yoldur. İBB, bu hafta hem Yıldız-Fulya uzatmasını hem de Bostancı ile Dudullu arasındaki M8 hattını hizmete sundu. Bu hattı da mart ayına kadar kullanmak istiyorum. Bir de, 2023 yılında İstanbul dışında çıkmak... Muhtemelen Marmaray ile Gebze'ye giderim.

Meseleyi fazlaca dağıttım. Yıldız istasyonundan izlenimlerimi paylaşayım:

🚆 Bayağı bir derinde. Bu bölgedeki arkeolojik kazılar nedeniyle olmalı.

🚊 Durak tam olarak bitmemiş. Girişteki ışıklandırmada eksiklikler var. Platformda oturma yerleri eksik.

🚇 İki sefer arasında 11 dakika veriyor. Senkronizasyon çalışmalarından dolayı olduğunu tahmin ediyorum.

🚋 İnternet henüz çekmiyor. Bunun için ayrıca bir altyapı çalışması gerekiyor.

🚂 Varış noktası Mahmutbey değil Mecidiyeköy olarak yazıyor. Entegrasyon tamamlanmamış.

Yine de açılması daha iyidir. Bu bölgede yaşayan, çalışan ve okuyan insanlara vakit kazandıracak; dahası kalabalık olduğu için kendini kolayca amorti edebilecek. Sırada bu bölgedeki otobüs hatlarını yeniden düzenlemek var.

Bildiğim kadarıyla metroda fotoğraf çekmek yasak. Yalnızca yetkililerden izin alınarak çekilebiliyor ancak istasyondaki bazı şeyler ilgimi çekti. Bunları da fotoset olarak ekliyorum.

Ziraat Bankası ile Etkileşimler, tefecilere karşı kurulup kendi post-modern bir tefeci haline gelen Ziraat Bankası'nı ele alıyor. Bankamatiklerinin çağdışı oluşuyla insanı çileden çıkarması, memur zihniyetinin bankanın mobil uygulamasına bile yansıması ve Demirören kodamanının dolandırıcılığı filmde işlenen konulardan.

Show thread

Neden birikim yapmak zorundayız? Ben kazandığım sınırlı parayı yeni şeyler denemek için harcıyorum. Farklı müzikler dinlemek, değişik yemekler tatmak ve bilmediğim bir yere gitmek yaşadığımı hissettiriyor.

Her ay bu paranın tamamına yakınını oturacağım evin haracı için vermek çok acı olurdu. Barınma bir hak iken insanların çoğu bu şekilde yaşıyor.

Irak'ın işgali yalanlara dayanıyordu. ABD, Irak'ta kitle imha imha silahları olduğunu söyleyip doğrudan ve dolaylı olarak bir milyon insanın ölümüne neden oldu. O zaman uluslararası toplum gereken tepkiyi veremedi. ABD, şimdi Rusya'ya yapılandan beter bir şekilde dışlanmalıydı. Belki o zaman aynı cüreti Libya'da ve Suriye'de gösteremeyecekti.

Son günlerde tekrar gündemde kendine yer bulan pandemi sürecinde de çok fazla yalan söylendi. Medya aracığıyla insanlara öyle bir korku pompalandı ki herkes öleceğini sandı. Yoksa akıl sağlığı yerinde bir insan neden hükümetten onu eve kapatmasını ister?

Daha önce kuş gribi ve domuz gribi salgınları gördüğüm için koronavirüsün de bunlar gibi olacağını sanmıştım. Çok geçmeden fena halde yanıldığımı anladım. İnsanların bu kadar aptal olabildiğini düşünememiştim. Daha krizin başında oluşan panik havası bu ahmaklık silsilesini başlatmış olabilir.

Bu süreçten baki kalan bize söylenen yalanlardır. Ancak Türkiye'de bir olay yaşanıp üzerinden belli bir süre geçtikten sonra hiç yaşanmamış gibi olur. Daha geçen yıla kadar insanlar zombi virüsü varmışçasına birbirinden kaçarken bugün yine toplu taşımada ağzını kapatmadan öksürebiliyor.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.