Şakayla karışık ne zamandır yemek kitabı formunda bir hikaye yazacağımı söylüyordum. Geçen gün gözüme çarpan kitap, bu düşüncenin ilk kez benim aklıma gelmediğini fark ettirdi. İlk başta bunu benim yapamamış olmamın getirdiği moral bozukluğuyla birlikte düşüncemin hayata geçmesi sevinciyle aldım kitabı.
Yeme-içme alışkanlıkları veya kültürü her zaman ilgimi çekmiştir. Örneğin Antik Yunanistan'da insanların ne yiyip içtiğini merak ederim. Kitap kazılarda yenen yemekleri konu alıyor. Ancak bir hikaye değil anı. Aynı zamanda sohbet havası var. Edebiyat derslerinde işlenen yazın türleri arasındaki çizgilerin kaybolmasına da vesile oluyor böylece.
Arkeolog Muhibbe Darga, eserinde ellinin üzerinde yemek tarifi veriyor. Aslında bu kadar anı anlatıyor. Üslubun biraz esprili olması da hoşuma gitti. Bir arkeologun yaşamını, daha doğrusu neler yaşadığını anlamak için de okunabilecek güzel bir kitap.
Gerçek adı Paul Van Hover olan Stromae, 2009'da çıkardığı Alors on Danse teklisiyle meşhur olmuştu. O zamandan beridir de hem müzikal anlamda hem de öğreticilik anlamında kaliteli şarkılar yapmaya devam ediyor.
Ruanda asıllı bir Belçikalı olan Stromae'nin mahlası, aslında maestro sözcüğünün verlanize edilmiş halidir. Verlan, Fransızca bir sözcüğün hecelerinin yerlerinin değiştirilmesiyle elde edilen bir çeşit argodur.
Alors en Danse adlı güzel parçayı da içine alarak 2010 yılında çıkardığı Cheese albümünden en beğendiklerim Te quiero ve House'llelujah parçalarıydı. Burada müzikalite ve sanırım kitleleri coşturmak niyeti ön planda olduğu için öğreticilik yoktu.
2013'te çıkan Racine carée albümü öncekinden daha güzeldi. Ta fête parçası yine hareketliyken Papaoutai, babasını uzun zamandır görmeyen bir çocuğun dilinden yazılmıştı. Aynı zamanda "Baba nerelerdesin?" anlamına gelen Papa, où t'es? ifadesinin değişik şekilde yazılmasıydı.
Cinsiyet rollerini konu alan Tous les mêmes, ezgisiyle olduğu kadar klibiyle de fark yaratıyordu.
Mükemmel anlamına gelen Formidable parçası, sevgilisinden ayrılan sarhoş bir adamın dilinden yazılmıştı. Parantez içinde yazılan ceci n'est pas une leçon (bu bir ders değildir) ifadesini anlamlandıramadım.
Twitter'ı konu aldığı Carmen ve kelime oyunu yaparak kansere dikkat çektiği Quand c'est ? şarkıları da takdire şayan.
Son albümü Multitude bu yıl çıktı. Buradan en çok, seks işçisinin ölümünü konu alan Fils de joie adlı yapımı beğendim. Klibi de kısa film gibi olmuş. Ney sesinin duyuluğu Pas vraiment, elektro müziği bize hatırlatan Riez ve Bonne journée de hoşuma gitti.
Tüm bunlar Stromae'nin maestro unvanını ne kadar hak ettiğinin kanıtıdır.
Büyükçekmece Belediyesi, logosunu değiştirmiş. Sonradan araştırdığım kadarıyla eski logosunu 36 yıldır yani 1986'dan beri kullanıyormuş.
Eski logoda ilçenin simgesi olabilecek tüm yapılar kullanılmıştı. Tüyap Kulesi, Mimarsinan Köprüsü ve Büyükçekmece Gölü vardı. Tüm bu yapılar çizilirken gereğinden fazla detaylandırılmıştı.
Şimdiki zamanın formlarına uygun olarak tasarlanmış logoda köprü ve göl var. Kule feda edilmiş ama minimalizm yolunda bu önemli bir adım. Çünkü eski zamanlarda az sözle çok şey anlatmanın geçer akçe olduğu gibi, şimdi de az çizgiyle çok şey resmetmek daha yeğ tutuluyor.
NBA play-off turunda ilk elenen ekip Brooklyn Nets oldu. Zaten Cleveland ile oynadıkları play-in maçını 115-108 kazanarak bu aşamaya gelen Nets, Boston Celtic karşısında dört maçta da galip gelemeyerek resmen süpürüldü.
Sezon başında Kevin Durant, Kyle Irving ve James Harden'i bir araya toplamasıyla sükse yaratan New York takımı, daha sezon ortasında dağılmıştı. Harden, Philadelphia 76'ers oyuncusu Ben Simmons ile takas edildi. O da hiçbir maça çıkamadı. Irving, koronavirüs aşısı olmayı reddedince çoğu maçta o da olmadı.
Doğu konferansındaki diğer tüm karşılaşmalarda 3-1 skoru elde edilmiş. Miami Heat ile Atalanta Hawks; Philadelphia 76'ers ile Toronto Raptors ve son şampiyon Milwaukee Bucks ile Chicago Bulls arasında böyle üstünlük durumu var.
Batı konferansında yaygın skor 2-2. Sadece Golden State Warriors, Denver Nuggets ile olan seriyi 3-1'e taşımış. Phoenix Suns ile New Orleans, Dallas Mavericks ile Utah Jazz ve Memphis Grizzlies ile Minnesota Timberwolves arasında eşitlik söz konusu.
Şimdilik konuşmak için erken ama en azından artık kimin şampiyon olamayacağı belli.
Rusya, Ukrayna'yı işgale başlayalı iki ay oldu. Ukrayna direniyor!
Bu iki aydan sonra sorulması gereken en önemli soru: Rusya ne umdu, ne buldu?
Rusya'nın bu durumu işgale kalkışan herkese ibret olsun.
⚪ Görselde yazan ifade Українцı завжди боротіміт'сья за свободу, Ukraynalılar her zaman özgürlük için savaşacak anlamına gelmektedir.
Bayern Münih, Borussia Dortmund'u 3-1 yenerek şampiyonluğunu ilan etti ve Bundesliga'da son 10 sezonun tek şampiyonu oldu.
2011-12 sezonunda şampiyonluğa ulaşan Borussia Dortmund, Bayern dışında şampiyon olan son takım. İki yıllık seri elde eden Dortmund, bayrağı 2009-10 şampiyonu Bayern Münih'in elinden almıştı.
Otuz birinci kez çanağı müzesine götüren Bavyera ekibinin sezonluk durumu ise şöyle:
🔵 2012-13'te ikinci Borussia Dortmund 66 puanda kalırken Bayern'in 91 puanı vardı. Averaj ise 80'di.
🔴 2013-14'te ikinci Borussia Dortmund'un 71 puanı vardı. Bayern'in puanı 90, averajı 71'di.
🔵 2014-15'te 79 puanla, ikinci gelen Wolfsburg'un 10 puan önünde şampiyon oldular. Averaj 62'ydi.
🔴 2015-16'da yine on puan farkla şampiyon oldular. Bu sefer ikinci 78 puanıyla Borussia Dortmund'du. Averaj geçen yılkinden bir gol yüksekti.
🔵 2016-17'de RB Leipzig'in 67 puanına karşılık 82 puan toplamışlardı. Giderek standart bir seviyeye gelen averaj 67'de kalmıştı.
🔴 2017-18'de 84 puanla şampiyon oldular. İkinci sırada Schalke vardı. Onlar da 63 puan toplamıştı. Averaj 64'tü.
🔵 2018-19'da Borussia Dortmund, şampiyonluk yolunda bayağı bir umutlanmıştı. Ancak Bayern 78 puan toplayarak Dortmund'un iki puan önünde şampiyon oldu. Averaj son yılların en düşüğüydü: 56.
🔴 2019-20'de yine Borussia Dortmund önünde şampiyon oldular. Bu sefer puan tablosunda 82 ve 69 sayıları vardı. Averaj 68'di.
🔵 2020-21'de Bayern, son yılların en verimsiz sezonunu oynadı. 65 puana sahip RB Leipzig'in 13 puan önünde, 55 averajla şampiyon oldu.
🔴 Bu sezon ise bitime üç hafta kala 63 puanlı Borussia Dortmund ile farkı 12 puana taşıdı. Halihazırda averajı 62'dir.
Aslında tüm bunların Alman ligini kalitesizleştirdiğini düşünüyorum. Sürekli aynı takımın şampiyon olması ligin tadını da bozuyor.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, aslında üç bayramın birleşmiş halidir.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulması, 1921'de Milli Bayram ilan edilmiştir. 23 Nisan Bayramı 1935'te, İttihat ve Terakki'nin İkinci Meşrutiyet'in ilanının yıldönümü olan 23 Temmuz'da kutladığı Iyd-i Millî'nin yerini aldı.
1 Kasım'da saltanatın kaldırılması Hakimiyet-i Milliye Günü olarak kutlanagelmiştir. Ancak yine 1935'te Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Kasım'dan 23 Nisan'a taşınmıştır.
Bu iki bayramın yanında bugünkü adı Çocuk Esirgeme Kurumu olan Hamiye-i Etfal Cemiyeti'nin 1927'de duyurduğu Çocuk Bayramı vardır. Bu tamamen ayrı gelişen bir bayramdır.
1981'de Milli Güvenlik Konseyi, ulusal bayramları yeniden düzenlemiş ve 23 Nisan'ı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ilan etmiştir.
23 Nisan'ın tarihçesi onun neden en şerefli, en mutlu gün; en güzel bayram olduğunu açıklıyordur.
Bu vesileyle demokrasi tarihimizde önemli bir yeri olan bu bayramı kutluyorum. Yaşasın 23 Nisan!
Tatlı Kaçık adlı oyunu Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde izledim. Burada Bizimkiler ve Kardeş Payı'dan tanıdığımız Ayşe Kökçü'yü izleyeceğim için bir miktar heyecanlıydım.
Oyun, çevresine iyilik dağıtan Opal Kronkie'nin çevresinde kuruluyor. Onu öldürmeye çalışan profesyonel ama aptal dolandırıcılar Gloria Gulock, Bradford Winter ve Solomon Bonzo ise ana karakterlerdir. Polis rolünde, Kutlama'dan hatırladığım Çağlar Polat'ı görmek iyi oldu. Bir de sağlık sigortası için gelen doktor vardı.
Oyun, minimal sezonda izlediğim ikinci iki perdelik oyun. İlki Geç Kalanlar'dı. Bunu diğerlerinden ayıran özellik projeksiyonun kullanılmasıydı. Işık da gayet iyi kullanılmış. Sesin kullanımı da takdire şayan.
Oyundaki olayların gelişiminden bahsetmek istemiyorum. Tek söyleyebileceğim iyiliğin, bu niteliği taşıyan iyi birinin dünyayı değiştirebileceğidir.
Tim Bergling veya bizim onu tanıdığımız adıyla Avicii, dört yıl önce bugün Umman'ın başkenti Maskat'ta intihar ettiğinde müzik dünyasının böyle bir değeri kaybettiğine üzülmüştüm.
Yaşı henüz otuz değildi ama yaşadıkları onu o kadar bunaltmış olmalı ki sonunda bu dünyadan kendi isteğiyle göçüp gitti. O dönem yeterince derdim varken böyle bir ölüm haberini almak yaralarımın daha da kanamasına neden olmuştu.
Bu nedenle her yılın 20 Nisan'ında kendisini yad ederim. Bu dünyadan bıkan herkes adına...
Felafel ve humus gibi nohuttan yapılan iki yemeğe aşık olduktan sonra Züber'in nohuttan yaptığı cipslerini denemek istedim.
Ortalama mısır cipsine göre çok daha sert. İçeriği ondan farklı olduğu için olabilir. Bunun yanında, üzerinde yazan chili veya Ege baharatının aroması değil kendi kullanılmış. İki çeşidini de beğendim. Güzel bir atıştırmalık. Yeri geldiğinde öğün bile olabilir.
IKEA, gördüğüm kadarıyla mobilyadan çok yemek satan bir mağaza haline geldi. Şöyle bir baktığımda, kendi adıma yaptığım alışverişlerin neredeyse tamamı da yemekti.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da IKEA, iftar menüsü hazırlamış. Fiyat geçen yıllara göre katlanmış. Mesela 2019'da aynı menü 17,95 liraymış. Yine de birçok yere göre çok daha ucuz. Demek ki sürümden kazanıyorlar.
Ancak benim değinmek istediğim asıl konu, bu kadar çeşit yemeğin bana fazla göründüğüydü. İsveç köftesi, patates ve karnabahar olan tabak bile doyurabilir insanı. Saatlerce aç kalmanın verdiği doymayacakmış gibi hissetmeyi anlayabiliyorum.
Ramazan'da evlerde dahi bundan daha görkemli sofralar kuruluyor. Mesele açın halinden anlamaksa, böyle olmaz. Restoranlardaki iftar menüleri ise içler acısı; görgüsüzlüğün nişanesi adeta.
16 ve 17 Nisan tarihleri, son yıllarda yalnızca sandığa dayanan demokrasimiz için önemli günlerdir.
16 Nisan 2017'de yapılan halkoylamasıyla cumhurbaşkanının yetkileri amansızca arttırılmıştı. Oylar sayılırken mühürsüz pusulaların da geçerli sayılması gibi baştan aşağı şaibeli bir kararı da es geçmemek gerek.
Başkanlık sistemi dört yıla yakın bir süredir Türkiye'de uygulanmaktadır ve her krizde yetersiz bir liderin eline bakmaktan ülkede krizlerin kalıcılaştığını söyleyebilirim. Bu sistem kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.
17 Nisan 2019'da günlerdir sayılan, aslında sayılır gibi yapılıp aksatılan oylardan çıkan sonuç açıklanmıştı. İmamoğlu'nun kazandığı bariz olmasına rağmen geciktirmek için oyalama taktiklerine giriştiler.
Bu galibiyetin önemi, başbakanlık ve meclis başkanlığı yapmış birinin İstanbul'da uzaklığıyla dalga geçilen bir ilçenin adı sanı duyulmamış belediye başkanına geçilmesinin yanı sıra, muhalefetin 2014'te tarih kitaplarına konu olabilecek skandallarla Ankara'yı haksız hukuksuz kaybetmesinden sonra ilk kez bu belediyeleri kazanmasıdır.
The English Game, futbolun emekleme dönemlerindeki halini anlatan bir mini dizi. Bunu mini dizi değil de dört buçuk saatlik bir film gibi izledim. Altı bölümden oluşması sanırım pandeminin etkisi çünkü 2020 sonrası çoğu yapımda sezonlar altı bölümden oluşuyor.
İskoçya'nın Partick takımından gelen Fergus Suter ve Jimmy Love, işçi takımı olan Darwen'de oynamaya başlar. O dönemde futbol, amatör bir uğraş olarak görüldüğü için para karşılığı oynamak yasak. Ancak Fergus Suter için futbol büyük bir tutku. O, başka herhangi bir iş yapmadan futbolla uğraşmak istiyor. Zaten sonra Vikipedi'den baktığım üzere, tarihin ilk profesyonel futbolcusu kabul ediliyormuş.
Darwen, 1879 Federasyon Kupası'nda (FA Cup) aristokratların takımı Old Etonians ile karşılaşıyor. Maç 5-5 eşitlikle bitiyor. O dönemde kurallar tam olarak oturmadığı için herkes kendine göre yorumlayabiliyor. Fergus Suter, uzatma isterken Old Etonians'ın kaptanı Arthur Kinnaird, maç tekrarı olacağını söylüyor. Maç tekrarı yapılmasının nedeni, federasyon yönetiminin Old Etonians oyuncuları veya yakınları olmasıdır. Aristokratlar sonuçta.
Dizide işçi hareketleri ve kadınların o dönemde yaşadığı sıkıntıların yanında Suter'in babasıyla yaşadığı sorunlar ve Love'un gönül ilişkisi de güzel işlenmiş. Futbolun o zaman için de geçim derdini bile unutturabilen bir afyon olduğu fikri muazzam aktarılmış.
Bir futbolsever olarak bu yapımın herkes için mutlu sonla bitmesine bayıldım. İngiliz ve İskoç aksanlarının bir arada olması da diziyi güzelleştiren etkenlerden. Her yönüyle benden tam puan alan bir tarih dizisi.
Barbarians veya özgün adıyla Barbaren, Vikings'in Almanca versiyonu gibi. Kostümler ve makyajdan konuşmalar ve savaş sahnelerine kadar Vikings'i çağrıştırıyor.
Ana karakterlerden Thusnelda'yı birebir Lagertha ile özdeşleştirmek işten bile değil. Thusnelda'ya Floki veya gözsüz şaman gibi mitik bir özellik yüklenmiş. Diğer ana karakter Folkwin Wolfspeer'de de Ragnar Lothbrok esintileri var.
Kendini Romalı olarak gören biri olduğum için Roma'yı anlatan bir eseri izlemek benim için büyük bir zevktir. Roma'nın iyi aktarılmasının yanında, Cermen kabilelerin kendi içindeki mücadeleler de güzel yansıtılmış. Arminius'un biyolojik babası Segimer ve onu yetiştiren Publius Quinctilius Varus ile yaşadığı babalık sorunları da Batılı her yapımda irdelenen bir olgu.
Son olarak, özgünlük yönünden sıkıntılı bir yapım olduğunu tekrar vurgulamak gerekir.
Ani bir kararla bilet aldığım Çın Sabahta adlı oyunu Ümraniye Sahnesi'nde izledim.
Oyundan önce sahne hakkında yorum yapmak daha doğru olacaktır. Zira sahne, Yamanevler metro istasyonuna çok yakın. Ancak oyunun oynandığı salon gişeden iki kat yukarıda. Fuaye çok geniş olmasına karşın oturma yerleri az. Geç gelenler ayakta beklemek zorunda kalıyor. Salona giden apron gibi bir yol daha vardı ama sanırım başka bir giriş daha var.
Üstüne üstlük oyun, sahnenin gerisinde kurulduğu için duymak güç olabiliyor. İBB'nin ilk dört sıraya statü vermesi nedeniyle beşinci sırada olmama rağmen oyunun başında zor duyabildim. Sonra alıştım ama.
Geçit ve Matruşka'dan sonra bu yıl izlediğim ilk iki kişilik oyun oldu. Farklı sosyoekonomik arka plana sahip iki kadının dertleşmesini izledik genel olarak. Oyun boyunca farkına vardığım şey, ne kadar 'farklı dünyalardan' olsak da ortak bir şeylerimizin olduğuydu.
12 Eylül Darbesi, özel kanalların açılması gibi tarihi olgulara sıklıkla atıf yapılıyordu. Oyunun başlangıcında ve sonuna girerken söylenen Bahçelerde Börülce türküsünü çok severim. Kars yöresine ait Yaylasından İnmişler de mükemmel bir türküymüş.
Oyunu yazan Nezihe Meriç, yöneten ve oynayan Hülya Karakaş ve diğer oyuncu Ayşe Günyüz Demirci'yi kutlamak gerekir. Oldukça feminist bir oyun olmuş.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.