Tayyip Erdoğan'ın gerçekle ilişkisini kestiğinin ispatı niteliğinde bir konuşma. Türkiye'de seçme yaşı hiçbir zaman 30 olmadı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda 25 yaşını dolduran her vatandaş oy kullanabiliyordu. 1924 Anayasası ile bu yaş 18'e indirilmiştir. 1934'te ise 22'ye çıkarılmıştır. 1961 Anayasası, bu yaşı 21 olarak belirlemiştir. 1987'deki değişikle 20 ve son olarak 1995'te 18 yaşındakiler oy kullanabildi.
İyi niyet gösterip seçilme yaşını kastettiğini düşündüğümüzde bile, en az üç maaşlı danışmanlarının işini iyi yapmadığı sonucuna ulaşırız. Gerçekten de 30 olan seçilme yaşı 2006'da 25'e, 2018'de 18'e indirilmiştir.
Bağıran çağıranlardan bıktım. Sonunda da yine CHP'ye çatıyor. Bu bir şeyler anlatmalı dinleyenlere. Önümüzdeki seçim, kafası karışık ve huysuz Erdoğan'ı emekli etmek için çok büyük bir şans. Türkiye, daha dinç kafalar tarafından yönetilmeyi hak ediyor.
Sosyal medya ilginç bir yer. Karabük Üniversitesi'ndeki öğretim üyesi görünüşü yüzünden gündem oldu. Fakültenin internet sayfasına bakınca birçok yabancı akademisyen olduğunu da görebiliyoruz.
Bir grup, Mısırlı akademisyenin Kahire Üniversitesi sitesinde yayınlanan CV'sini okumuş olacak ki kendisinin Japonya'da ve ABD'de akademik çalışmalara katıldığını söyledi. Bunu yaparken ülkenin en çok hedef gösterilen laik kesimini de unutmadılar. Aşağılamanın, ötekileştirmenin bini bir para oldu. Bu da bu eleştirileri yöneltenlerin asıl niyetini meydana çıkardı.
Laik ve seküler birbirinden farklı kavramlardır. Analitik felsefe dergisi kurmuş -adı lazım değil- bir liboş bile bu farkı bilmiyor. Seküler, dinin kendi yaşamı üzerinde etki sahibi olmadığını söyleyen kişidir. Laik ise din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini savunan kişiye denir. İkisi aynı insan olabilir elbette. Mesela ben kendimi dinsel açıdan seküler, siyasi yönden laik olarak tanımlıyorum.
İşin doğrusu, bu öğretim üyesi yerine daha yetkin bir Türk akademisyen bulunabilirdi. Hiç de bu kişilerin anlattığı gibi, alanında imkansızları başarmış biri değil bir kere. Öyle olsa bu unvanla kalmazdı. Amaç Türkiye'yi Araplaştırmak olunca böyle manzaralarla karşılaşmak normal tabii.
Burada can alıcı bir detay var. Bu akademisyenin alnında zebiba adı verilen bir iz var. Bu izin çok namaz kılanların alınlarında çıktığına inanılıyor Mısır'da. Bu yüzden secdede kafalarını sert bir yere vurup morartabiliyorlar. Alınması gereken mesaj yerine ulaşmıştır diye tahmin ediyorum.
Hac ibadeti veya umre için Suudi Arabistan hükümetine para kazandırmak akıl kârı değil. Çünkü Suudi Arabistan, elindeki silahları ilk olarak Yemen'deki savaşta deneyen, böylece Yemen'de çocukları öldüren ve dahası Yemenli çocukların açlıktan ölmesine neden olan ülkelerden biri. Sanırım Yemen'de insanlık yıldızının söndüğü savaşa destek olmamak hac ibadetinden daha sevaptır.
Daha önce dünyanın çeşitli bölgelerinde İslam ile ilgili olarak cereyan eden olaylar hakkında "Dinimiz" diye başlayan bir dizi açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, şimdi de her yıl 23 Eylül'de kutlanan Suudi Ulusal Günü'nde Suudi Arabistan ile Türkiye'yi kardeş ilan etmiş. Hicaz ve Necd Kralı Abdulaziz El Suud, kendini 23 Eylül 1932'de Arabistan Kralı ilan edince, herhangi bir kurtuluş günü olmayan bu ülkenin ulusal bayramı oluşmuş. Üzerine basa basa söylemek gerekir ki insanları IŞİD'den farksız bir yönetim biçimiyle idare eden ABD kuklası bir ülke benim kardeşim olamaz.
Haberlerde gördüğümde bunu bir protesto sanmıştım ama alakası yokmuş. A.K. Çocuğu (Ayetel Kürsi), Trabzon'da düzenlediği miting sırasında kötü bir görüntü verip daha sonrasında rahatsız olmasın diye korumalar vatandaşı uyarıyor. LGBT diye bir şeyden muhtemelen haberi olmayan vatandaş yağmur altında beklemek zorunda kalıyor. Rengarenk şemsiyler her yağmurda satışa çıkar. Burada art niyet aramamak lazım. Renklere karşı alerji patolojik olabilir ama.
Putin, Avrupa'yı doğalgazı kesmekle tehdit ederken Twitch kullanıcısı bir Rus, ocağı tüm gün açık bırakarak dünyaya nispet yapıyor. ребятки, будьте добрее друг к другу (Gençler, kendinize iyi bakın) yazmış bir de.
Diktatör Putin yönetimindeki Rusya bir çıkmaza girdi. İşgal ettiği bölgeleri (Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson) kendisine bağlayacak çakma plebisit düzenliyor şimdi de. Sözde Ukrayna'da Neo-Nazi gruplar vardı. NATO da Rusya'yı tehdit ediyordu. Hepsi fos çıktı.
Zaten seferberlik ilan edildi. Bu şakacı arkadaşımız da yakında silah altına alınabilir. Kendisine bir mesajım olacak: Не забудьте выключить газ на пути к фронту!
Gezi Parkı civarındaki Yaklaşım Tüneli'ni bir türlü bulamadım. İş görüşmesinden önce ve sonra aradım ama nafile. Benden sonra iki kişiyle daha görüşecekmiş İnsan Kaynakları hanımefendi. Pek umutlu değilim zaten.
Ben de Boğazkesen Caddesi'ndeki Büyükdere35 atölyesinin yolunu tuttum. Adı kötü ve olumsuz çağrışımlar yaratan bu caddedeki sergide tüm duvarları kaplayan aynalar vardı. Fotoğraf çekerken en sevmediğim şey suretlerin kadraja girmesidir. Bu yüzden aynaların fotoğrafını alamadım. Aynalarda Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Türkçe şiirler yazıyordu.
Mekan kafe gibi düzenlenmiş. Masalar var. Manda sütü içeren ürünler satılıyor. Sütlaç, muhallebi ve kaymak 50, yoğurt 35, ne olduğuna anlam veremediğim manda bitki çayı ise 10 lira. Dili Kürtçe, Çingenece ve Türkçe arasında değişen müzik de çalınıyor.
Bu bienalin ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Çağdaş sanatın Dada adı kullanılarak yozlaştığına şahidim fakat bu ne oluyor? Üç yıl beklemiş olmak bir yana, sanatı böyle görmek çok acı. Sinirlerinim bozuluyor.
Liseden çıktığımda yağmur başlamıştı. Halbuki sabah günlük güneşlikti. Sıraselviler Caddesi'ne çıkıp Saha Studio adlı mekana uğramak istedim.
Bulması zor oldu. Bir pasajın içinde ve bir kat aşağı inerek ulaşılıyor. Tüm talimatları izledim fakat gel gör ki burası sadece çarşamba ve cumartesi günleri açıkmış.
Pera Müzesi ile aynı gün ziyaret edeceğim burayı. Muhtemelen çarşamba gününe denk düşüreceğim.
Liseyi gezmeyi tamamlamaya cesaret edemedim. İlerideki odada yer alan panoları çekerken önümden iguana benzeri bir canlı geçti. Başta, görüntüsünü aldığım videolardan birinde olduğunu sandım ama gerçeği fark edince kendime geldim. Kedi büyüklüğünde bir fareydi bu. Tarihi bir mekan olduğu için yadırgadım tabii bu durumu.
Bu fotoğrafı da olaydan birkaç saniye önce çektim. Bienalin sonu burası.
Devlet Dersi adlı bu izlentinin ilk kısmında ölen çocukların listesini, ikinci kısmındaysa bir öğretmenin 1960'larda çektiği bir filmi görüyoruz. Film çöpten bulunmuş. Öğrenciler tahtaya adını yazıyor. Hepsinin iyi giyimli ve bakımlı olması güzel bir ayrıntı.
Tanıtım yazıları berbat bir Türkçeyle hazırlanmış. Biraz daha gözden geçirilebilirdi. Bienalin bu ayağı, bu haliyle maalesef vasat bir sergi oldu.
Girişteki küçük ekranlar da toplum hareketlerinden izler barındırıyor. Bu hareketlerden çok, tabletlerin markasının Lenovo olması dikkatimi çekti. Bienalin sponsorunun Koç olduğunu anımsadım bir an.
Söz arasında, Roma kolonları çok hoş duruyor salonda.
Böyle büyük ekranlarda da hayat hikayeleri işlenmiş. Tarihin bir kısmına tanıklık eden deneyimler pek ilgimi çekmedi. Zaten bir şey anladığım da söylenemez.
Sergi toplumsal hareketleri ele alıyor. Gezi Parkı, çeşitli ülkelerdeki işçi eylemleri, LGBT yürüyüşleri ve kadın hakları protestolarından örnekler var. İzlentiler dünyanın farklı coğrafyalarından ama ekranların yanında bir bilgilendirme yer almıyor. Müneccim olmadığım için hepsini bilemiyorum da. Bu yönden eksik kalmış bir sergiydi.
Bugün saat 14.00'te Taksim'deki bir otelle iş görüşmem var. Fırsat bu fırsat diye düşünüp Bienal'e erken başlama kararı aldım. Saatler 10.00'u gösterir göstermez Merkez Rum Kız Lisesi'ni mesken tuttum.
Mekanı bayağı beğendim. Bir hafıza mekanı olarak nitelendirilebilir. Zaten bina buna uygun doğal bir dekora sahip. Fakat ışıklandırma berbat. Işık diye bir şeyden haberi olmayan kişi veya kişiler tarafından yapılmış gibi.
Bu konuda yazacaktım. Fotoğrafı galeriye atmıştım. Birkaç gündür öylece bekliyordu. Hazır faizler 100 puan daha düşmüş, dolar yeni rekorlar kırmış ve asgari ücret böylece 300 doların altına düşmüşken bunu konuşalım.
Nursena Say, Miss Türkiye 2022 birincisi olmuş. Güzelliğin derecelendirilemeyeceğini düşündüğüm için bu tür yarışmalara karşıyım. Güzellik, sürekli yendien keşfedilen bir niteliktir. Neyin güzel olduğu gösterilebilir fakat güzelin tanımını yapmak çok zor.
Estetik üzerine bu kadar yazdım ama birinci seçilen kadının gerçekten arı duru bir güzelliği var. Kendisiyle aynı yaşta ve aynı üniversiteden mezun olduğumu öğrenince biraz garip hissettim. Türkiye güzeli sıfatına haiz olacak birini daha önce görmüş olma olasılığı acayip.
İnsanları dış görünüşe göre yargılamak çoğunlukla hayat kurtarır. Yani, giyimi de dahil olmak üzere güven vermeyen birinden uzak durmak gerekir. Ancak bir insanı bedeni üzerinden aşağılamak kabul edilemez bir hatadır. İnsanın dışı genelde içini yansıtıyor fakat günümüzde makyaj ve plastik cerrahi bu konuda yanılmamıza neden olabilir.
Putin'in sosyal medyada sıklıkla arkasına duygusal bir müzik ve altyazı eklenerek paylaşılan bir videosu var. Bu sözü ayrıntılı olarak inceleyeceğim. Hatta yapısöküme uğratacağım.
Sözün ağızdan çıktığı haliyle başlayalım. Putin diyor ki: Ещё 50 лет назад ленинградская улица меня научила одному правилу: если драка неизбежна - Бить надо первым. Yani mealen "50 yıl kadar önce Leningrad sokakların bana bir kural öğretti: Kavga kaçınılmazsa, ilk yumruğu sen at."
Putin'in bunu gerçekten uyguladığını Ukrayna'da gördük. Ortada geçerli bir neden olmamasına karşın bağımsız bir ülkenin topraklarına girdi. Kendisi bunun bir savaş olmadığında ısrar ediyordu ancak üç ayda aldığı yerleri bir günde vermek zorunda kalınca işin rengi değişti. Kısmi seferberlik ilan etti. Yani, ilk yumruğu atmak her zaman kavgadan galip ayrılmak anlamına gelmiyor.
İnterneti didik didik edip bu sözü ne zaman ve ne için söylediğini buldum. 22 Ekim 2015'te Suriye hakkında konuşurken söylemiş bu sözleri. Beşar Esad, büyük kentleri ele geçirmeden önce Suriye'de teröristler fink atıyordu. 2014'te IŞİD palazlanmıştı. Bugün savaş büyük oranda sona ermiş gibi görünüyor.
Şimdi kelime kelime irdeleyelim bu video kesitini.
Ещё: Daha, ayrıca, hâlâ, henüz gibi anlamlar taşır. Bunu söze başlamak için kullanıyor.
лет: Yıl, yaş anlamındaki лета sözcüğünün çoğulu. Çoğu Avrupa dilinde olduğu gibi Rusçada da sayılarla beraber gelen isimler çoğul olur. Türkçede 50 yıl diyoruz. Rusçada ise 50 yıllar deniyor.
50 üzerinde durmaya gerek yok. Dünyanın her yerinde kullanılan Arap rakamları. пятьдесят, пять (beş) ve десять (on) sayılarından oluşuyor.
назад : Zarf olarak geri anlamında. Bağlaç olarak önce demektir. на-: e doğru ve зад: geri köklerinin birleşiminden oluşmuştur.
ленинградская: Leningrad ile ilintili. -ский eki bir yerleşim biriminin adını orada yaşayan insanlara çevirir. İngilizcedeki -ish gibi düşünülebilir. Англия + -ский: английский Bu örneğimizde İngiltere sözcüğü İngiliz oldu.
Putin, 7 Ekim 1952'de o zamanki adı Leningrad olan Sankt Petersburg'da doğmuştur. Şehir 1914'e kadar Petrograd adıyla bilinirdi. Putin'in kenti bu adıyla kullanması garip değil. Kendisi Sovyetler'den pek hazzetmese de yıllarca duyduğu, kullandığı addan vazgeçmiyor.
улица: Tekil durumda cadde, sokak demektir. Leningrad'da tek sokak olmayacağına göre burada kastedilmek istenen dışarı anlamıdır. Türkçeye aktarırken çoğul kullanımı daha oturaklı.
меня: bana veya beni
научила: научить (öğretmek) mastarının tekil geçmiş formu
одному: один (bir, biricik, tek, yalnız) dativ tekil. Bu sözcüğün böyle çekilmesinin nedeni Rusçanın grameri.
правилу: Yönelme halindeki (dativ) правило. Kanun, yasa anlamında.
если: eğer
драка: kavga, dövüş
неизбежна: неизбежный (kaçınılmaz) sözcüğünün dişil tekili
Бить: Vurmak, dövmek mastarının emir formu
надо: gerek, lazım, -malı
первым: İlk anlamındaki первый sözcüğünün araç durumu
Madem lige milli maçlar nedeniyle ara verildi, beni de uyku tutmadığına göre, pek de süper olmayan ligimizin ilk yedi haftasını değerlendireyim.
Galatasaray'ı bu süreçte durgun buldum. Güzel transferler yapılmasına rağmen maçları bir gol farkla kazandık. Galatasaray, sonunda takım olabilmiş ama şu aşamada şampiyonluk biraz abartılı bir düşünce. Taraftar da takımın arkasında fakat bize Fenerbahçe gibi bir şov sunmuyorlar. Okan Buruk eleştirilerini ise yersiz buluyorum. Kendisi Domènec Torrent nam zat şahsa kıyasla çok daha iyi.
İktidarın gözdesi Başakşehir, fişek gibi gidiyor. Oynadığı altı maçta dört galibiyet, iki beraberlik aldı. Emre Belözoğlu yönetimindeki takım, dokuz gol atarken hiç gol yemedi. Pandemi nedeniyle hiç olan 2019-20 sezonundan sonra bir şampiyonluğun geleceğini sanmıyorum. Yine de büyük konuşmamak lazım.
Fenerbahçe, ilk yedi haftada göz kamaştırıyor. Attıkları yirmi golle ligin en skorer ekibi oldular. Eskişehir'de Konyaspor'a yenilmelerini ve ilk hafta Ümraniyespor'a takılmalarını saymazsak gayet iyi gidiyorlar. Kasımpaşa'ya altı, Alanyaspor'a beş, lider konumdaki Adana Demirspor'a dört gol attılar. Böyle devam ederlerse iki seçenek görüyorum: Şampiyonluk ya da son hafta hüsran. Fenerbahçelilerin ikincisine tahammülü kalmadı.
Beşiktaş ve Trabzonspor, zevkli bir oyun sergilemiyor. Beşiktaş'ın beşinci hafta Ankargücü deplasmanında yaşadığı saha olayları futbolda şiddeti bir kez daha gündeme getirdi. Sahaya atlayan bir holigan, futbolculara saldırdı. Stat güvenliğinin bu sırada maçı izlemesi skandaldı. Maçın ardından güvenlik şirketinin patronunun yaptığı yazılı açıklama daha büyük bir skandaldı. Bu olay aynı zamanda Passolig denen illetin bir fişleme aracı olduğunu net bir şekilde kanıtladı.
Trabzonspor, Antalyaspor karşısında yerle bir olduktan sonra daha dengeli gitti. Beşiktaş, ondan bir tık iyi sadece.
Ligin dibine demirleyen İstanbul takımları da dikkatimden kaçmadı. Son yedide üç İstanbul temsilcisi var. 13'üncü sırada altı puanlı Karagürmrük, 16'ncı sırada beş puanlı İstanbulspor ve 18'inci sırada yalnızca iki puanı bulunan Ümraniyespor. Bu sezon on dokuz hafta sürecek ilk yarının 4, 5 ve 17'nci haftalarında İstanbul takımları birbirleriyle karşılaşmayacak. Ancak görünen o ki, seneye böyle bir durum olmayacak.
Hatayspor, Beşiktaş ile 2020-21 sezonunda yaptığı malum maça kadar sempati duyduğum bir takımdı. Şikeli olduğuna gönülden inandığım o maçtan sonra, kendilerine karşı olumsuz duygular besliyorum. Yalnızca bir puana sahip güney ekibinin düşmesi beni keyiflendirir.
Bu tabloda en üzüldüğüm takım Antalyaspor. Nuri Şahin, çok değerli bir teknik direktör ancak dört haftadır şans yüzüne gülmüyor. Gaziantep'teki 5-2'lik hezimet sonrasında Kasımpaşa, Kayserispor ve Adana Demirspor'a diş geçirememesi takımı son sıralara attı.
En büyük dileğim, Galatasaray'ın ligi şampiyon olarak tamamlamasıdır. Gerisi zaten çok da önemli değildir.
Patronlar belirli aralıklarla yüksek ücret vermelerine karşın çalışacak eleman bulamamaktan yakınıyor. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve Afrikalı işçilerin daha kârlı olduğunu da serzenişlerinin bir köşesine ekliyorlar.
Sektör temsilcileri de işçi bulamamaktan şikayetçi oluyor muntazaman. Mesela Dünya gazetesinden Leyla İlhan, Yener Karadeniz ve Merve Yiğitcan'ın 25 Temmuz 2022 tarihli Büyükşehirlerde Kira Göçü Başladı başlıklı haberinde bu tutumu görüyoruz.
Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) Başkanı Alp Önder Özpamukçu, kariyer olanaklarının fazla olmasına rağmen eleman bulamıyormuş. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya da benzer dertten muzdarip. Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl ise kuryeliğin rağbet gördüğünü fakat eleman bulmada sıkıntı yaşamadığını aktarmış. Ancak böylesi bir durumu kaçınılmaz olarak görüyormuş.
Bu kişilerin işleri güçleri ajitasyon. Bunu yaparken de tabii ki yalan söylüyorlar. On bin liraya çalışan kimseyi bulamadıklarını sıklıkla tekrarlıyorlar fakat iş görüşmesine gittiğimizde gerçekler yüzümüze vuruluyor. Asgari ücretten bir kuruş fazlasını isteyince o iş olmuyor. Asgari ücret karşılığı çalışmaya hazır da bir dünya insan var. Hiç kimse maval okumasın.
Kapitalizmin ilk zamanlarında insanlar günde on sekiz saat çalışırlarken uyanıp tekrar işe gitmek konusunda güçlük yaşıyorlarmış. Geç kaldıklarında patronu zarara uğrattıkları gerekçesiyle ücretlerinde kesinti yapılıyormuş. Bu yüzden Britanya ve İrlanda'nın dört yanında knocker-upper (tıklatıcı) adı verilen kişiler türemiş. Bu kişilerin görevi, işe gitmesi gereken işçinin evinin camına tıklatarak onu uyandırmakmış. Charles Dickens da Büyük Umutlar (Great Expectations) adlı kitabında bahsediyor bundan.
Ne yapsak yaranamıyoruz şu patronlara. İşin sonu buraya doğru gidiyor.
Putin, özel operasyon olarak başlattığı işgal için kısmi seferberlik ilan etti. Bunun savaş olduğunu söyleyenleri de sindirmeye çalışıyordu fakat işler beklediği gibi gitmedi. Yedek personeli de böylece cepheye sürecek. İlerleyen dönemde Rus gençleri de silah altına alınabilir. Belarus diktatörü Lukaşenko da Putin'in yardımına koşuyor.
İşgalin başında Rus muhipleri mesleği yüzünden Zelenski'yle dalga geçiyordu. Yedi aylık süreçte bu ikiliden daha komik birinin olmadığı ortaya çıktı.
İstanbul Şehir Tiyatroları sezonu açtı ama "Klasiklere geri dönelim." demişler. Geçen sezonun oyunları, Hamlet, Çingene Boksör ve Haldun Dormen çevirisiyle Komik Para adlı vodvil sahnelenecek ekim ayı boyunca.
Pandemi, sanat camiasını kötü etkiledi. Adını New York'un tiyatrolarla dolu caddesinden alan Broadway tiyatrosunun en uzun soluklu örneği The Phantom of Opera (Operadaki Hayalet), 18 Şubat 2023 itibariyle perdelerini kapatıyor. Majestic Theatre adlı sahnede 6 Ocak 1986'dan beri oynanan oyun, koronavirüs pandemisi nedeniyle yeterli seyirciyi bulamamış, bu da ekonomik yönden sıkıntı yaşamalarına neden olmuş.
Ülkemizde New York'taki Broadway veya Londra'daki West End gibi tiyatro bölgeleri yok ama İstanbul'un çeşitli bölgelerinde ekim ayı boyunca izlenebilecek bazı oyunları listelemek istiyorum.
🎭 Craft Bomontiada topluluğunun orijinal oyunu Dalgakıran / Sea Wall, hayli dikkatimi çekti. Simon Stepens yazmış, Balım Kar ve Çağ Çalışkur çevirmiş. Tek kişilik oyunda Serkan Altunorak karşımıza çıkıyor. Yönetmen koltuğunda yine Çağ Çalışkur var.
3, 6, 8, 15 ve 20 Ekim tarihlerinde Bomontiada'da izlenebilir. Biletler yetişkin için 220, öğrenci için 110 lira.
Aslında Bomontiada, bana çok hitap eden bir mekan değil. Daha çok orta sınıf olmaya özenen züppelerin mekanı gibi geliyor. Yine de kendisini AVM içindeki sahnelere tercih ederim. Özellikle Mecidiyeköy'de bulunan AVM'ler bölgesindeki Cevahir, Profilo ve Trump bu tür sahnelerin başını çekiyor. Mert Fırat, Didem Balçın, Özgür Aydın ve Onur Dilber'i kadrosunda bulunduran DasDas Sahne, Ataşehir'deki Metropol İstanbul AVM'nin içinde mesela.
🎭 Talimhane Tiyatrosu, oyunlarını Talimhane'de oynamıyor. Koşuyolu tarafındaki Alan Kadıköy, ekim ayı boyunca oyunun sahneleneceği mekan olacak. Duncan MacMillan ve Jonny Donahoe'nin yazdığı, Seçil Honeywill'in çevirdiği ve Lerzan Pamir'in yönettiği interaktif oyunun tek kişilik başrolünde Geniş Aile dizisindeki Zekai rolüyle tanınan Bora Akkaş var.
5, 18 ve 28 Ekim tarihlerinde seyirciyle buluşacak oyunun biletleri 140 lira. Öğrenciler için 110, gençler ayakta kategorisi içinse 30 lira ücret belirlenmiş.
🎭 Adını İsveç Konsolosluğu'nun yanındaki Kumbaracı Yokuşu'ndaki 50 numaralı bina olmasından alan Kumbaracı50, güzel oyunlara imza atıyor. William Shakespeare tarafından yazılan Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night's Dream) oyununun uyarlamasını, daha doğrusu bozulmuş halini görüyoruz burada.
Biraz Eksik Yaz Gecesi, Biraz Fazla Rüyası; Can Doğan tarafından çevrilmiş, İsmail Sağır tarafından yeniden düzenlenmiş, Gülhan Kadim ise yönetmen koltuğunda. Oyun biraz kalabalık. O yüzden hepsinden tek tek bahsetmeyeceğim. 29 ve 30 Eylül, 8, 22 ve 29 Ekim'de kendi sahnelerinde oynanacak oyunun biletleri yetişkin için 180, öğrenci içinse 110 lira.
🎭 Günümüzün kavuklusu Şevket Çoruh ve tiyatrosu Baba Sahne'den bahsetmeden olmaz. Bahariye'de yer alan sahnede uzun süredir Bir Baba Hamlet oynanıyor. Oyunun yazarı Sebastian Siedel, çevirmeni Yücel Erten, yönetmeni Emrah Eren. Şevket Çoruh, önceleri Murat Akkoyunlu ile oynarken şimdileri Günay Karacaoğlu ile oynuyor.
3, 4, 5, 23, 24, 25 ve Ekim'de kendi yerinde sahnelenecek oyunun biletleri 200 lira olarak satışa sunulmuş. Loca ise 1000 lira.
🎭 Moda'daki Migros'un hemen yanında yer alan Oyun Atölyesi tarafından ilk kez sahnelenecek bir oyundan bahsedeceğim. Geçtim Ama Tiyatrodan ve Kosovalı Peer Gynt ile Devlet Tiyatroları'ndan bildiğim Yeton Neziray tarafından yazılan Acındırma Propaganda Birimi, Senem Cevher çevirisi ve Muharrem Özcan yönetmenliğinde izleyiciyle buluşacak.
Oyuncu kadrosu televizyonlardan tanıdık simalardan oluşuyor. Mustafa Karatepe, Hasibe Eren, Onur Özaydın ve Ezgi Coşkun sahne alacak oyuncular. Prömiyeri 5 Ekim'de yapılacak oyun; 6, 7, 20, 21, 27 ve 28 Ekim'de oynanacak. Biletler 180 lira.
🎭 Son olarak, Öteki Beriki Tiyatro Topluluğu tarafından Şişli Tiyatrosu'nda sahneye konacak bir oyundan söz edeceğim. Elenika, İstanbul Pogromu ile hayatı değişen Rum kantocu Elenika'nın hikayesini anlatıyor. Bu yüzden ilgimi çekti.
Senaryosunu Handan Gökçek'in yazdığı, Yılmaz Tüzün'ün yönettiği oyunda Tomris Çetinel ve Yasemin Şimşek Tüzün rol alıyor. Oyun 14 ve 15 Ekim'de sahnelenecek ama kasım ve aralık aylarında da devam edecek. Oyunun biletleri yetişkin için 150, öğrenci içinse 80 lira.
Şişli Tiyatrosu, Abide-i Hürriyet Caddesi'ndeki Arzu Pasajı'nın içinde ve herhangi bir tabela olmadığı için bulmak zor. Maalesef son dönemde kültür sanat faaliyetleri böyle bir hal aldı. Halkı kuru ekmeğe muhtaç edenler tiyatro, sinema veya konsere gitmeyi ayıp ve dahası utanılacak bir şey olarak görüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş veya başka birine şeref madalyası takacağını hiçbir zaman söylemedi. Sadece Demirtaş'ın kendi hakkındaki iddiaları şeref madalyası olarak göğsüne takacağını ifade etti. Elazığ'daki provokasyon kimin eseri bilinmiyor ama akla bir iki oluşum geliyor sadece.
Özellikle sosyal medyada kendini gösteren tarafsızlık fetişi var son zamanlarda. AKP ile CHP birbirinin kopyası gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu durum öyle bir hal aldı ki, fikir belirtmek isteyen gençler "CHP'li değilim ama" diyerek söze başlamak zorunda kalıyor. Seçim yaklaştıkça tarafsız görünme çabaları işe yaramayacak çünkü faşizme meyleden her sistemde bitaraf olan bertaraf olur.
🇸🇪 Mereyusblog
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.