Show newer

IKEA, gördüğüm kadarıyla mobilyadan çok yemek satan bir mağaza haline geldi. Şöyle bir baktığımda, kendi adıma yaptığım alışverişlerin neredeyse tamamı da yemekti.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da IKEA, iftar menüsü hazırlamış. Fiyat geçen yıllara göre katlanmış. Mesela 2019'da aynı menü 17,95 liraymış. Yine de birçok yere göre çok daha ucuz. Demek ki sürümden kazanıyorlar.

Ancak benim değinmek istediğim asıl konu, bu kadar çeşit yemeğin bana fazla göründüğüydü. İsveç köftesi, patates ve karnabahar olan tabak bile doyurabilir insanı. Saatlerce aç kalmanın verdiği doymayacakmış gibi hissetmeyi anlayabiliyorum.

Ramazan'da evlerde dahi bundan daha görkemli sofralar kuruluyor. Mesele açın halinden anlamaksa, böyle olmaz. Restoranlardaki iftar menüleri ise içler acısı; görgüsüzlüğün nişanesi adeta.

16 ve 17 Nisan tarihleri, son yıllarda yalnızca sandığa dayanan demokrasimiz için önemli günlerdir.

16 Nisan 2017'de yapılan halkoylamasıyla cumhurbaşkanının yetkileri amansızca arttırılmıştı. Oylar sayılırken mühürsüz pusulaların da geçerli sayılması gibi baştan aşağı şaibeli bir kararı da es geçmemek gerek.

Başkanlık sistemi dört yıla yakın bir süredir Türkiye'de uygulanmaktadır ve her krizde yetersiz bir liderin eline bakmaktan ülkede krizlerin kalıcılaştığını söyleyebilirim. Bu sistem kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.

17 Nisan 2019'da günlerdir sayılan, aslında sayılır gibi yapılıp aksatılan oylardan çıkan sonuç açıklanmıştı. İmamoğlu'nun kazandığı bariz olmasına rağmen geciktirmek için oyalama taktiklerine giriştiler.

Bu galibiyetin önemi, başbakanlık ve meclis başkanlığı yapmış birinin İstanbul'da uzaklığıyla dalga geçilen bir ilçenin adı sanı duyulmamış belediye başkanına geçilmesinin yanı sıra, muhalefetin 2014'te tarih kitaplarına konu olabilecek skandallarla Ankara'yı haksız hukuksuz kaybetmesinden sonra ilk kez bu belediyeleri kazanmasıdır.

İaşe, alışılageldik anlamıyla yol ve yemek demektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2022 için fitre miktarını 40 lira olarak belirlemiştir. Yani, bir kişinin günde iki öğün yemeğinin bedeli en az 40 liradır.

UKOME'nin 6 Nisan 2022'de aldığı kararla aylık abonman ücreti 602 lira olmuştur. Aslında bu, otuz gün içinde sair araçlara 180 kez binmeye yarar. Haftada altı gün, üç vesaitle işe giden biri için yeteceğini düşünüyorum.

Yemek için de otuz günden hesaplayacak olursak 1200 lira gerekmektedir. Bir insanın sadece yol ve yemeğe 1802 lira harcaması gerek. Diyanet ve İETT'ye göre bu böyle.

Ancak interneti de artık iaşeden saymak gerektiği kanaatindeyim. Türkiye'de internetin yasaklara boyun eğmesinin yanında çekim kalitesinin de yerlerde olduğunu belirtmek gerekir. Şöyle bir araştırma yaptığımda, beşin üzerinde şirketin internet sağlayıcılığı yaptığını gördüm.

Adil kullanımın kalkmasıyla yalnızca Mpbs cinsinden hız paketleri satılabiliyor. Buna göre 15 Mpbs'den 1000 Mpbs'ye kadar paketler mevcut. En düşük 90 lira, en yükseğiyse 200 liranın üzerine çıkıyor. Mobil verinin durumu ise içler acısı.

@pharmakos Yunan felsefesi devamlılık arz eder ama Yunanca yapılmasının dışında ortak noktası yok gibidir. Ben bunu birkaç döneme ayırıyorum:

İlki varlığın veya arkhenin tartışıldığı dönem. Bu dönemde Thales, Anaksimandros ve Anakismenes'in oluşturduğu Miletos Okulu var. Bunları Empedokles takip ediyor.

İkincisi oluş sorunun tartışıldığı dönem. Burada Pythagoras'a parantez açmak gerekiyor. Kendisi bir cemaat/tarikatvari yapılanmanın lideri aynı zamanda. Herakleitos ve Parmenides bu dönemin başat filozoflarıdır.

Üçüncü dönemde meselelerin doğadan insana döndüğünü görürüz. Sokrates'in yanı sıra Sofistler de önemlidir burada.

Sonra okullar dönemi var. İlk üç dönemdekilerin tartıştığı tüm konular var burada. Demokritos'un Atom Okulu, Platon'un Akademia'sı ve Aristoteles'in Lykeon'u bu dönemde felsefenin taşıyıcılarıdır.

İskender'in polis adı verilen şehir devletlerini ortadan kaldırıp Büyük Makedonya'yı kurmasıyla gerçekleşen kültür alışverişine Helenizm denir. Bu dönemde yapılan felsefe de Helenistik felsefedir. Yine okullar göze çarpar. Epikouros'un bahçesi, Stoacılar ve Septikler bu dönemde felsefenin yapıldığı yerlerdir.

Şimdi soru şu olmalı: Hangi Yunan felsefesi?

@pharmakos kendimizi kuşatan sınırların farkına varır, ona göre hareket edersek özgür oluruz. Zaman ve mekan bizi sınırlar. Bunları aşmak mümkün değildir. Kabullenmek zordur ama özgür kılar.
Kendimi Stoacı olarak tanımlayamam ama Stoa'ya özeniyorum. Yer yer onun öğütlerine kulak veriyorum. Eskiden Kynik felsefeyi tutardım ama yaşlandıkça bunun Modern toplumda olmayacağını anladım.

The English Game, futbolun emekleme dönemlerindeki halini anlatan bir mini dizi. Bunu mini dizi değil de dört buçuk saatlik bir film gibi izledim. Altı bölümden oluşması sanırım pandeminin etkisi çünkü 2020 sonrası çoğu yapımda sezonlar altı bölümden oluşuyor.

İskoçya'nın Partick takımından gelen Fergus Suter ve Jimmy Love, işçi takımı olan Darwen'de oynamaya başlar. O dönemde futbol, amatör bir uğraş olarak görüldüğü için para karşılığı oynamak yasak. Ancak Fergus Suter için futbol büyük bir tutku. O, başka herhangi bir iş yapmadan futbolla uğraşmak istiyor. Zaten sonra Vikipedi'den baktığım üzere, tarihin ilk profesyonel futbolcusu kabul ediliyormuş.

Darwen, 1879 Federasyon Kupası'nda (FA Cup) aristokratların takımı Old Etonians ile karşılaşıyor. Maç 5-5 eşitlikle bitiyor. O dönemde kurallar tam olarak oturmadığı için herkes kendine göre yorumlayabiliyor. Fergus Suter, uzatma isterken Old Etonians'ın kaptanı Arthur Kinnaird, maç tekrarı olacağını söylüyor. Maç tekrarı yapılmasının nedeni, federasyon yönetiminin Old Etonians oyuncuları veya yakınları olmasıdır. Aristokratlar sonuçta.

Dizide işçi hareketleri ve kadınların o dönemde yaşadığı sıkıntıların yanında Suter'in babasıyla yaşadığı sorunlar ve Love'un gönül ilişkisi de güzel işlenmiş. Futbolun o zaman için de geçim derdini bile unutturabilen bir afyon olduğu fikri muazzam aktarılmış.

Bir futbolsever olarak bu yapımın herkes için mutlu sonla bitmesine bayıldım. İngiliz ve İskoç aksanlarının bir arada olması da diziyi güzelleştiren etkenlerden. Her yönüyle benden tam puan alan bir tarih dizisi.

Barbarians veya özgün adıyla Barbaren, Vikings'in Almanca versiyonu gibi. Kostümler ve makyajdan konuşmalar ve savaş sahnelerine kadar Vikings'i çağrıştırıyor.

Ana karakterlerden Thusnelda'yı birebir Lagertha ile özdeşleştirmek işten bile değil. Thusnelda'ya Floki veya gözsüz şaman gibi mitik bir özellik yüklenmiş. Diğer ana karakter Folkwin Wolfspeer'de de Ragnar Lothbrok esintileri var.

Kendini Romalı olarak gören biri olduğum için Roma'yı anlatan bir eseri izlemek benim için büyük bir zevktir. Roma'nın iyi aktarılmasının yanında, Cermen kabilelerin kendi içindeki mücadeleler de güzel yansıtılmış. Arminius'un biyolojik babası Segimer ve onu yetiştiren Publius Quinctilius Varus ile yaşadığı babalık sorunları da Batılı her yapımda irdelenen bir olgu.

Son olarak, özgünlük yönünden sıkıntılı bir yapım olduğunu tekrar vurgulamak gerekir.

Gece oynanan maçlarla Avrupa kupalarında yarı finale kalan takımlar belli oldu.

Şampiyonlar Ligi'nde Manchester City ile Real Madrid ve Liverpool ile Villareal karşılaşacak.

Avrupa Ligi'nde RB Leipzig'in rakibi Rangers. West Ham United'ın rakibi ise Eintracht Frankfurt.

Bu sezon ilk kez oynanan Konferans Ligi'ndeyse Liecester City-AS Roma ve Feyenoord-Marsilya eşleşmeleri bulunuyor.

Şampiyonlar Ligi'nde yalnızca İngiliz ve İspanyol takımları kalmış. Avrupa Ligi'nde iki Alman ekibine karşılık Adalılar var. Konferans Ligi'nde İngiltere, Hollanda, Fransa ve İtalya'dan birer takım bulunuyor.

Başka bir deyişle, on iki takımdan dördü Premier League'den. Aynı zamanda her kademede bir İngiliz kulübü var. Boşuna bu lig dünyanın en iyisi değil.

Eti Lifalif'in barları genel olarak güzel ama kahveli-kakaolu olanı bir başka. Yemeğin üzerine tatlı niyetine almıştım. Gerçekten muhteşem.

Ani bir kararla bilet aldığım Çın Sabahta adlı oyunu Ümraniye Sahnesi'nde izledim.

Oyundan önce sahne hakkında yorum yapmak daha doğru olacaktır. Zira sahne, Yamanevler metro istasyonuna çok yakın. Ancak oyunun oynandığı salon gişeden iki kat yukarıda. Fuaye çok geniş olmasına karşın oturma yerleri az. Geç gelenler ayakta beklemek zorunda kalıyor. Salona giden apron gibi bir yol daha vardı ama sanırım başka bir giriş daha var.

Üstüne üstlük oyun, sahnenin gerisinde kurulduğu için duymak güç olabiliyor. İBB'nin ilk dört sıraya statü vermesi nedeniyle beşinci sırada olmama rağmen oyunun başında zor duyabildim. Sonra alıştım ama.

Geçit ve Matruşka'dan sonra bu yıl izlediğim ilk iki kişilik oyun oldu. Farklı sosyoekonomik arka plana sahip iki kadının dertleşmesini izledik genel olarak. Oyun boyunca farkına vardığım şey, ne kadar 'farklı dünyalardan' olsak da ortak bir şeylerimizin olduğuydu.

12 Eylül Darbesi, özel kanalların açılması gibi tarihi olgulara sıklıkla atıf yapılıyordu. Oyunun başlangıcında ve sonuna girerken söylenen Bahçelerde Börülce türküsünü çok severim. Kars yöresine ait Yaylasından İnmişler de mükemmel bir türküymüş.

Oyunu yazan Nezihe Meriç, yöneten ve oynayan Hülya Karakaş ve diğer oyuncu Ayşe Günyüz Demirci'yi kutlamak gerekir. Oldukça feminist bir oyun olmuş.

Eti Form'un yeni çıkan iki bisküvisi de iyi. Elbette kimse bisküvi aramaz ama atıştırmalık olarak tercih edilebilir.

Resmi adının ne olduğunu hâlâ bilmediğim Maltepe Dolgu Alanı, İstanbul'daki eşsiz bir parkı üzerinde bulunduruyor.

Maltepe'nin meydanına çok da uzak olmayan bu park genellikle tenha oluyor. Belki de ben hep doğru zamanı yakalıyorum.

Piknik yapmak, bisiklet sürmek, yürümek ve dinlenmek için ideal bir mekan. Yeşil alan bol. Aynı zamanda denize kıyısı var.

İnsan bazen müzik dinlemek ister, bazen de sessizliği dinlemeyi tercih eder. Burası o sessizliği bulabileceğiniz bir yer.

Bugün Güneş de en sevdiğim haldeydi. Ne yakıyordu ne de üşütüyordu. Dünyadaki cennet misali bir şeydi.

Kanser, beni en derinden üzen hastalık olabilir. Anneannem hariç akrabam olan tüm yaşlılar kanser nedeniyle vefat etmişti. Onların o hallerini görmek yüreğimi paramparça ederdi.

Dilek Özçelik de lenf kanseriydi ve dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Edirne'de olduğu bir sırada ondan yardım istedi. Ancak ağaçlara bakmaktan ormanı göremeyen bakan eskisi para vererek sorunun çözüleceğini sandı.

Dilek'in bu tavra karşı sözleri "Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda." oldu. İşte bu acı verici olayın üzerinden dokuz sene geçmiş. Dokuz senede neler oldu neler? Ben o çaresizliği bir miktar yaşadığımı düşünüyorum.

Dilek Özçelik, 14 Ocak 2018'de öldü. Kendisi başta olmak üzere, kanser hastalarına yapılan ayıp da boynumuza kaldı.

Kupayı kazananlar kadar finalde kaybeden kulüpler de önemli.

🔵 Bu kupayı müzesine götüremeyip en çok kaybeden ekip Atletico Madrid. 1974'te Bayern Münih'e, 2014 ve 2016'da Real Madrid'e yenilmişlerdi.

🔴 Finalde en çok kaybeden ekip ise Juventus. İtalyan takımı, çıktığı dokuz finalin yedisini kaybetti. 1973'te Ajax, 1983'te Hamburg, 1988'de Real Madrid, 1997'de Borussia Dortmund, 2003'te AC Milan, 2015'te Barcelona ve 2017'de Real Madrid mağlubiyetlerini yaşadı.

⚪ Bayern Münih'in kazandığı finaller, 2020'de kaybettiği finalleri geride bırakmıştı. Buna göre Bavyera ekibi, çıktığı altı finalden kupayla dönerken beş finalden boynu bükük ayrılmıştı. 1982'de Aston Villa, 1987'de Porto, 1999'da Manchester United, 2010'da İnter Milan ve 2012'de Chelsea'ye yenilmiştir.

⚫ Beş final kaybeden diğer kulüp Benfica. Guttmann laneti de denen bu kupa kazanamama durumu halen devam ediyor. 1963'te AC Milan, 1965'te İnter Milan, 1968'de Manchester United, 1988'de PSV Eindhoven ve 1990'da yine AC Milan, kupayı Benfica'nın elinden aldı.

🟢 AC Milan, yedi kez kupayı kazanırken dört kez kaybetmiştir. 1958'de Real Madrid, 1993'te Marsilya, 1995'te Ajax ve 2005'te Liverpool'a kaybettiler.

🟣 Real Madrid, Liverpool ve Barcelona üçer kere kaybeden kulüplerden. Reims ve Valencia, kazanmaksızın ikişer kez kaybettiler. Fransız kulübü, 1956 ve 1959'da Real Madrid'e boyun eğdi. Valencia ise 2000'de Real Madrid'e, ertesi sene de Bayern Münih'e yenilerek kupaya uzanamadı.

🟡 Çıktıkları tek finali kaybeden takımlar kronolojik sırayla şöyle: Florentina (1957), Eintracht Frankfurt (1960), Partizan (1966), Panathinaikos (1971), Leeds United (1975), Saint-Étienne (1976), Borussia Mönchengladbach (1977), Club Brugge (1978), Malmö FF (1979), AS Roma (1984), Sampdoria (1992), Bayer Leverkusen (2002), Monaco (2004), Arsenal (2006), Tottenham (2019), Paris Saint-Germain (2020) ve Manchester City (2021).

🟤 Feyenoord, Aston Villa, PSV Eindhoven ve Kızılyıldız, tek finallerinde kazandı. Çıktığı her iki finali de kazanan iki takım var: Nottingham Forest ve Porto.

Show thread

La vita è bella veya Türkçe adıyla Hayat Güzeldir, adından dolayı uzun süredir sakındığım bir filmdi ancak izledikten sonra "İyi ki izlemişim." demekten kendimi alıkoyamadım.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın durumu hakkında pek çok belgesel, film ve dizi çekildi ancak İtalya hakkında pek az yapım bulunuyor. Bu yönüyle de eser, takdire şayan.

Guido'nun pozitif enerjisi beni kendine hayran bıraktı resmen. Dora ile defalarca farklı biçimlerde karşılaşmaları çok hoş. Ben de, kimi zaman başıma gelen böylesi tesadüf olamayacak olayları kader olarak yorumluyorum. Guido'nun kaderi de Dora ile birleşiyor.

Guido'nun müfettiş kılığına girdiği sahne beni çok güldürdü. Dora ile eve girip oğullarıyla çıkmaları birçok mesajı içeriyordu. Mesela, bazen geriye dönüp baktığımızda yaşananlar göz açıp kapamak gibi gelir.

Guido'nun Giosuè'ye "Köpekler ve Yahudiler giremez" sözünü açıklaması bir yandan gülümsetirken bir yandan hüzünlendirdi. Filmin geri kalanında da Guido, oğluna her şeyin bir oyun olduğunu söyleyecektir. Toplama kampındaki o neşeli hali bana "kan içip kızılcık şerbeti içtim demek" deyimini çağrıştırdı.

Keşke sonu iyi bitseydi. Guido, İsa misali kendini feda ederken Dora ile Giosuè kurtuldu. Biz de buna pozitif bakalım ve "Bu da bir şeydir." diyelim.

11 Nisan günü Büyükçekmece'nin çarşısında çekmiştim bunu da. Mesaj manidar.

Show thread

Şampiyonlar Ligi'ni bugüne kadar kazanan 22 kulüp var. Ülke bazında sıralayacak olursak;

İspanya 🇪🇸 Real Madrid on üç kez kazanarak bu kupayı en çok kazanan ekip. Barcelona da beş sefer kazandı. İspanyol ekipleri son zaferini 2018 finalinde aldı.
İtalya 🇮🇹 AC Milan altı kez, İnter Milan üç kez ve Juventus iki kez kupayı kazandılar. 2010'da İnter Milan, kupayı kazanan son İtalyan kulübü oldu.
Almanya 🇩🇪 Altı kere Bayern Münih, birer kere de Borussia Dortmund ve Hamburg kazandı. Pandemi dönemi oynanan kapalı sezonun galibi olan Bayern, kupayı kazanan son Alman ekibi unvanını da korudu.
İngiltere 🏴󠁧󠁢󠁥󠁮󠁧󠁿 Liverpool, bu kupayı altı defa müzesine götürdü. Son şampiyon Chelsea, Manchester United ve Nottingham Forest'in ikişer kupası bulunurken Aston Villa bir kere kazandı. İngiltere'nin en üst düzey ligi olan Premier League, kupayı kazanan beş ekibe ev sahipliği yapıyor.
Hollanda 🇳🇱 Dört kez şampiyon olan Ajax ile birer kez şampiyon olan Feyenoord ve Eindhoven, Hollanda'dan çıkan üç kulüp. Son kez 1995 finalinde bir Hollanda kulübü galip gelmiş.
Portekiz 🇵🇹 Portekiz liginin iki lokomotifi Porto ve Benfica, sonuncusu 2004'te olmak üzere, bu kupayı ikişer kez kazandı.
İskoçya 🏴󠁧󠁢󠁳󠁣󠁴󠁿 1967 şampiyonu Celtic, İskoçya'dan çıkan tek şampiyondur.
Romanya 🇷🇴 Steaua Bükreş veya kısaca FCSB, 1986'da kupayı kazanmıştı.
Fransa 🇫🇷 Bundan daha şaşırtıcı olanı Fransa'dan yalnızca bir şampiyon çıkması. O da, Şampiyonlar Ligi adıyla oynanan ilk sezonda yani 1993'te Olimpik Marsilya.
Yugoslavya 🇷🇸 Yıkılmaya ramak kala Yugoslavya'dan çıkan şampiyon Kızılyıldız, tarihte yerini aldı. 1991 şampiyonu bugün Sırbistan liginde mücadele veriyor.

@macintosh@mstdn.social @pharmakos böyle söylüyorsanız ya engellenmişsinizdir ya da paylaşmaya çekiniyorsunuzdur. İki ihtimal de içimi acıttı. Üzüldüm bir miktar ama siz mutlu olursunuz umarım.

Zeytinburnu ile Fatih arasındaki sınırı çizen 10. Yıl Caddesi, Karasurları'nın bir kısmına da komşudur. Bu özelliğiyle Mevlanakapı, Silivrikapı, Belgaradkapı'nın açıldığı caddedir.

Cadde üzerinde Biruni Üniversitesi'nin kampüsü, Deniz Feneri Derneği'nin genel merkezi, Bizim Market'in yanı sıra Merkezefendi ve Eski Kozlu adında iki büyük mezarlık da bulunuyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi de benim gibi bu caddenin sessiz sakin olduğunu düşünmüş olmalı ki bisiklet park alanı koymuş. Tabii bunda, caddenin düz olmasının da etkisi var.

Otobüse binince Millet Caddesi'ne de son derece yakın olduğunu fark ettim. Ben her zaman Cevizlibağ tarafından geliyordum bu caddeye. Gerçekten beni farklı bir havaya sokan bir cadde. Belki de aurasından kaynaklanıyor bu.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.