Show newer

02.II.2022 ya da 2 Şubat 2022, yalnızca 2 ve 0 rakamlarını içermesinin yanında, bize 2023'e 333 gün kaldığını bildiriyor.

Yani Cumhuriyet'in yüzüncü yaşına gireceği 29 Ekim 2023, bugüne DSÖ'nün pandemi ilan ettiği 11 Mart 2020'den daha yakın.

11 Mart 2020'nin üzerinden 1 yıl 10 ay 22 gün veya 693 gün geçmiş. 29 Ekim 2023'e ise 1 yıl 8 ay 27 gün var. Bu da 634 gün eder.

TRT Dinle'de öyle çalma listeleri yapmışlar ki insanın dinledikçe dinleyesi geliyor. Uygulama da Spotify ile yarışır güzellikte.

Aktroller, Gezi Parkı eylemlerinin sosyal medyada yarattığı etkiye yanıt veremeyen AKP'nin benzeri toplumsal olaylara karşı oluşturduğu bir troll ordusudur.

2013'te küçük adımlarla da başlasa 2014'teki yerel seçimler, Soma maden faciası ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olumlu sonuçlar aldılar. Benim ilk hatırladığım Aktroll, Esat Ç.'ydi. Daha sonra Son Laik Bükücü, The Marginale, arabada bağıran dalyanak olarak bilinen Tuğrul Selmanoğlu, Abdurrahman Uzun, Cumhur Frankfurt ve Naif Kelmendi gibi birbirinden aşağılık ve bir o kadar gereksiz troller çıktı karşımıza. Troll olmanın birinci şartı ahlaksız olmaktı ve saydığım isimler bunu fazlasıyla yerine getiriyordu. Aktroll olmak içinse yarınlar yokmuşçasına küfretmek ve hedef göstermek elzemdir.

Trollerin anası Hilal Kaplan olmaktan başka bir vasfı bulunmayan Hilal Kaplan, Ahmet Davutoğlu'nu başbakanlıktan etmekle işe başlayan Pelikan Terör Örgütü'nün de başıdır. Aktrollerin bir kısmı bu örgüte bağlı çalışır. Çağımızın Goebbels'i Fahrettin Altun da bu örgütle dirsek teması halindedir. Tayyip Erdoğan'dan sıklıkla bu örgütün argümanlarını duyabiliriz bu yüzden.

Bir kısmı da dönekliğiyle nam salmış, şimdilerin kahramanı Süleyman Soylu'nun peşinden gider. Geriye kalanlarsa onurunu iki paraya sattığı için bu işi bedelsiz yapmaktadır.

Aktrollerin en sık kullandığı sosyal medya mecrası Twitter'dır. Ekşi Sözlük, YouTube, Instagram ve Facebook bunu takip etmektedir. Zaten gazete, radyo ve televizyon olmak üzere tüm medya organları AKP'nin eline geçmişken sosyal medyayı da ele geçirme çabası ilginçtir. Tayyip Erdoğan'ın her zaman daha fazla gücü elinde bulundurmak istemesiyle paralel okunabilir.

Sözün özü, kendileri de AKP iktidarına bağlı olan şeref yoksunu troller bu mezbelelik son bulduğunda baştan ayağa hesap vermek zorunda kalacaklardır. İşledikleri basit suçlar değildir.

Tayyip Erdoğan, mevkidaşıymış gibi sürekli Ekrem İmamoğlu'nu eleştiriyor. Bunun nedeni muhtemelen İBB Başkanlığı makamının Erdoğan'ın kariyerindeki ilk başarı olmasıdır.

🔵 Erdoğan'ın ilk sınavı boşalan on bir milletvekili için 28 Eylül 1986'da yapılan ara seçimlerdi. İstanbul 6'ncı bölge için yapılan seçimi 138840 oyla %38.09 oranına ulaşan ANAP'lı Hüsnü Doğan kazandı. Erdoğan ise %8.57'de kaldı ve 31247 oy alabildi.

🔴 26 Mart 1989'da yapılan yerel seçimlerde Beyoğlu'nun belediye başkan adayı oldu. Oy oranını arttırması yeterli olmadı. SHP'li Hüseyin Aslan 27847 oyla seçimi kazandı. Erdoğan'ın aldığı oy ise 21706'ydı.

⚪ Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit'in siyaset yasaklarının kalktığı, seçmen yaşının 18'e indirildiği, aday tercihli 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde Erdoğan, Refah Partisi'nin 6'ncı bölge ilk sıra adayıydı. Seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu ancak Erdoğan 9000 civarı oy alırken ikinci sıradaki Mustafa Baş 13000 civarı oy almıştı. Refah Partisi o seçimde İstanbul'dan dört milletvekili çıkardı ancak içlerinde Tayyip Erdoğan yoktu.

⚫ 1994 yerel seçimlerindeyse ANAP'lı İlhan Kesici, SHP'li Zülfü Livaneli ve DYP'li Bedrettin Dalan'ın önünde sürpriz bir şekilde İBB Başkanı seçiliyor. Bu da onun kaderini değiştiriyor. 2019'da Ekrem İmamoğlu kazanana kadar İBB'yi bilfiil yönetiyor. Özellikle Kadir Topbaş döneminde belediye başkanının yanında onun da suretini görüyoruz.

Elbette, İmamoğlu'nu kendine potansiyel bir rakip olarak da görüyor olabilir ancak genel manzara İBB'nin elinden gitmesinin hezeyanı olduğu yönünde.

2021'deki Whatsapp'tan Telegram'a olan göç gibi Koyu'dan Qoto'ya göç yaşandı.

Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan halkoylamasıyla başkanlık hayalini gerçekleştirdi ve Devlet Bahçeli'nin önerisiyle erkene alınıp 24 Haziran 2018 tarihinde düzenlenen seçimlerle yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı oldu. Artık çok geniş yetkilere sahipti ve bu sayede Türkiye'yi istediği gibi yönetecekti. Ancak, geçen üç buçuk yılda sistemin ne ölçüde işlediği tartışmalıdır.

Seçimlerin ardından 10 Temmuz 2018'de 66'ncı Bakanlar Kurulu, yemin ederek görevine başladı. Cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı yardımcısı ile birlikte on sekiz üyesi bulunan kabinede bu geceki değişiklik dahil, dokuz değişiklik oldu.

🚅 Bunlardan ilki, 28 Mart 2020'de görevinden alınan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan oldu. Çoğu insan pandemi gündemdeyken yapılan Kanal İstanbul ihalesiyle alakalı olduğunu düşündü. Yerine Adil Karaismailoğlu atandı.

💵 İkincisi ve en çok konuşulan değişiklik, dilimize "görevinden affını istemek" deyimini katan Berat Albayrak'ın istifası oldu. İnstagram'dan yaptığı açıklamayla devlet gelenekleriyle bağdaşmayan bir şekilde istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı yerine Lütfi Elvan atandı. Haber kanalları 48 saat boyunca haberi vermediler. Kaderin bir cilvesi olarak Atatürk düşmanı Berat Albayrak, bir 10 Kasım'da görevinden ayrıldı. Bundan sonra kendisinin adeta idi buludu kalmadı.

💡 21 Nisan 2021'de üç değişiklik birden yaşandı. Hakkında yolsuzluk iddiaları olan Ruhsar Pekcan, Ticaret Bakanlığı görevinden alındı, yerine Mehmet Muş atandı. Aynı gün Resmi Gazete'de yayımlanan diğer değişiklik ise Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un görevden alınması oldu. Dahası, bakanlık Aile ve Sosyal Hizmetler ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik olarak ikiye bölündü. İlkine Derya Yanık, ikincisine Vedat Bilgin atandı.

✏️ 6 Ağustos 2021'de Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk istifa etti. Kabinede görevinden affını isteyen ikinci bakan oldu. Yerine Mahmut Özer atandı.

🌻 11 Ekim 2021'de Paris İklim Sözleşmesi'yle ilişkili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın adı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı oldu.

💸 Berat Albayrak'tan görevi devralan Lütfi Elvan bir yıldan biraz fazla; on üç aydan daha az dayanabildi ve istifa etti. Yerine, Fethullah Gülen'le olan fotoğraflarıyla çok konuşulan Nureddin Nebati getirildi.

⚖️ 29 Ocak 2022'de dört buçuk yıldır görevde olan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül istifa etti. Yerine ondan önceki bakan Bekir Bozdağ getirildi.

Yine de kimin gelip kimin gittiği önemli değildir. Bakanların hepsi halkına değil, tek bir kişiye karşı sorumludur.

Günümüzde ülkelerin çoğunda cumhuriyet rejimi var ancak gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde anayasal monarşi veya diğer adıyla meşrutiyet rejimi görülüyor.

Yöneticinin adı kral, prens veya başka bir monark olan ülkeler:
🇬🇧 Birleşik Krallık (United Kingdom)
🇳🇴 Norveç Krallığı (Kongeriket Norge/Kongeriket Noreg)
🇸🇪 İsveç Krallığı (Konungariket Sverige)
🇩🇰 Danimarka Krallığı (Kongeriget Danmark)
🇳🇱 Hollanda Krallığı (Koninkrijk der Nederlanden)
🇧🇪 Belçika Krallığı (Koninkrijk België/Royaume de Belgique)
🇪🇸 İspanya Krallığı (Reino de España)
🇱🇺 Lüksemburg Büyük Dükalığı (Groussherzogtum Lëtzebuerg)
🇱🇮 Lihtenştayn Prensliği (Fürstentum Liechtenstein)
🇦🇩 Andorra Prensliği (Principat d'Andorra)
🇲🇨 Monako Prensliği (Principatu de Múnegu/Principauté de Monaco)
🇻🇦 Vatikan Şehir Devleti (Status Civitatis Vaticanae/Stato della Città del Vaticano)

Türkiye'de saltanatın nasıl kaldığını biliyoruz. Benim asıl merak ettiğim konuysa Rusya, Fransa, Almanya, İtalya ve Yunanistan'da bu sürecin nasıl işlediğiydi. Onu da bu beş ülke ekseninde anlatayım.

🇷🇺 1917'de Rusya'da iki büyük devrim gerçekleşti. İlki 8 Mart'ta patlak veren Şubat Devrimi, diğeri 7 Kasım'da meydana gelen Ekim Devrimi. Tarih kargaşasının nedeni Rusya'nın o dönem kullandığı Jülyen takvimdir. Şubat Devrimi, o zamanki başkent Petrograd'da bir halk hareketi olarak başlamış ve bir hafta sonra çar II. Nikolay, tahttan kardeşi Mihail lehine çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak Mihail bunu kabul etmemiş ve Romanov Hanedanı son bulmuştur. Nikolay Aleksandroviç Romanov, ailesiyle beraber temmuz ayının ortasında Bolşevikler tarafından kurşuna dizilerek öldürülmüş ve Rusya'da monarşinin diriltilmesi ihtimali de böylece sonlanmıştır.

🇫🇷 Bastille Baskını'yla başlayan meşhur Fransız Devrimi'yle monarşi kaldırılmış ve XVI. Louis ile Marie Antoinette idam edilmiş olsa da Bonapart Hanedanı'yla imparatorluk fikri geri gelmiştir. Bourbon ve Orléans hanedanlarından sonra Fransa'nın halk tarafından seçilen ilk hükümdarı III. Napolyon ile krallık da sona erer.

🇩🇪 Almanya 1871'e kadar şehir devletlerinden oluşuyordu. 1871'de ulusal birliğini tamamladı ve Prusya Kralı Wilhelm, kayzer olarak tahta oturdu. Birinci Dünya Savaşı'nda çok yıpranan ve aşağılayıcı barış şartlarına zorlanan Almanya'da Rosa Luxemburg gibi halk düşmanlarıyla hak, hukuk, adalet savunucuları arasında savaş yaşandı. Alman Devrimi de denen bu olayda II. Wilhelm, kaderin bir cilvesi olarak, tahttan 9 Kasım 1918'de feragat etti ve Weimar'da bir anayasa hazırlanıp yeni bir cumhuriyet kuruldu. Ancak bu cumhuriyet Hitler'e dayanamamıştır.

🇮🇹 İtalya da Almanya ile aynı yıl ulusal birliğini tamamladı. 1861'de Sardinya Kralı II. Vittorio Emanuele, İtalya Kralı ilan edilmişti. 1878'de tahta çıkan I. Umberto, 1900'de III. Vittorio Emanuele'ye devretti. Benito Mussolini'nin İtalya'da terör estirdiği dönemde bile krallık vardı. 1946'da yapılan referandumla krallık kaldırıldı ve kral ile ailesi sürgüne gönderildi. Her şerde bir hayır varmış demek ki.

🇬🇷 Dört yüzyıl kadar Osmanlı himayesinde kalan Yunanistan; Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya'nın desteklediği Yunan İsyanı ile bağımsızlığını kazanmıştı. 1822'de on yıl sürecek bir cumhuriyet kurulsa da dönemin süper güçleri 1932'de Yunanistan Krallığı'nı kurmuştur. Bu rejim, Kurtuluş Savaşı'ndaki yenilginin ardından 1924'te akamete uğramıştır. 1935'te referandum sonucu yeniden krallık ilan edilmiş ve 21 Nisan 1967'de ordunun yönetime el koymasıyla komşudaki monarşi macerası sona ermiştir. Kral ve ailesi Roma'ya kaçmak zorunda kalmıştır.

🇮🇷 Bunlar dışında İran'a değinmek istiyorum. Şah İsmail'in kurduğu Safeviler'den beri İran, Türkler tarafından yönetiliyordu. 1736'da Safeviler'in yıkılmasıyla Afşar Hanedanı başa geçti. 1794 ila 1925 arasında Kaçar Hanedanı ve bu tarihten İslam Devrimi'nin olduğu 1979'a kadar Pehlevi Hanedanı ülkeyi yönetmiştir. İslam Devrimi, İslamcıların yanında Marksistlerin de yer aldığı bir devrimdi. Bir anlamda şah karşıtı olan herkesi bünyesinde toplamıştı ancak kombat sonucu galebe çalan İslamcılar oldu. Muhammed Rıza Pehlevi, bu medeniyet düşmanı gerici darbeden dolayı ülkeyi terk etmiş, ertesi yıl Kahire'de vefat etmiştir.

🇹🇼 Çin'de ise 1911'deki Xinhai Devrimi'yle iki bin yıllık imparatorluk sona ermiştir. Son imparator Puyi'nin sarayda yaşamasına izin verilmesiyse ilginçtir. Daha sonra Mao Zedong, cumhuriyeti 1934'teki bir darbe ile ele geçirmiş ve 1949'da komünist rejim Çin ankarasını ele geçirmiştir. Çin Cumhuriyeti bugün Tayvan olarak bilinmektedir.

Türkiye'de Alman otomotiv sektörünün Nazi döneminde geliştiğine dair ciddi bir inanış var ama işin aslı öyle değil.

François Isaac de Riwaz 1806'da içten yanmalı motoru icat edene kadar motorlar dıştan yanmalıydı ve üretilen enerjinin çoğu kayboluyordu. 1857'de Eugenio Bersanti ve Felice Matteucci, gazların yanmasıyla çalışan motorun patentini aldı. 1859'daysa Belçikalı Étienne Lenoir, iki zamanlı motoru icat etti. Almanya'nın otomotiv macerası bir anlamda burada başladı. Alman mühendis Nikolaus Otto, Lenoir'ın motoru üzerine çalıştı. Yıllar boyu iki zamanlı motoru geliştirmeye uğraştı. 1864'te Eugen Langen ile tanıştı ve Deutz şirketini kurdu. Osmanlı'da I. Meşrutiyet'in yani Kanun-i Esasi'nin ilan edildiği 1876'da dört zamanlı motoru icat etti. 19'uncu yüzyılın sonunda Wilhelm Maybach ve Gottlieb Daimler havada, karada ve suda çalışabilecek içten yanmalı motor ürettiler. Yani Almanya'da araba üretmek için devlet desteği veya yabancı örneklerinden kopyalama yoktu. Böyle demek, bu isimlerin çabasını küçümsemek olur.

Karl Benz, 1870'lerin sonunda benzinli arabayı icat etti. 1885'te ise ilk motorlu taşıt Benz Patent-Motorwagen üretildi. 1887'de bugünkü araba tasarımı yaratıldı.1890'da Gottlieb Daimler, Daimler-Motoren-Geselleschaft'ı kurdu. 1901'de Almanya'da yılda 900 civarı otomobil üretiliyordu. 1909'da Ettore Bugatti, Bugatti'yi kurdu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şirket Alsas-Loren bölgesinde olması hasebiyle Fransa'nın eline geçti. Aynı yıl Wilhelm Maybach da kendi otomotiv şirketini kurdu. 1910'da Bavyera'da kurulan Otto Flugmaschinenfabrik'in devamı niteliğindeki Bayerische Motoren Werke ya da kısaca BMW, Camillo Castiglioni, Franz Josef Popp ve Karl Rapp tarafından 1916'da oluşturuldu ancak 1928'e kadar üretim yapmadı.

1862'de dikiş makinesi ve bisiklet üreterek işe başlayan Opel, 1899'dan itibaren otomotiv sektörüne girmiştir. Büyük Savaş sonrası hiperenflasyonla boğuşan Alman piyasasına Amerikan şirketleri girmiştir. Ancak, Ford burada Ford-Werke olurken General Motors 1929'da Opel tarafından satın alınır. Amerikan rüyası son bulmuş olur. 1926'da Daimler ve Benz şirketleri birleşip Mercedes-Benz adını alır. Mercedes adı, Avusturyalı girişimci Emil Jelinek'in kızının adı Mercedes'ten gelmektedir. Bu aynı zamanda, Daimler-Motoren-Geselleschaft'ın (DMG) 1901'de ürettiği ilk araç olan Mercedes 35hp'nin adı.

1920'lerde Almanya'da seksen altı otomotiv şirketi vardır. Büyük Buhran sonrası bu sayı on ikiye iner. 1931'de Adolf Rosenberger ve Anton Piëch'le beraber Ferdinand Porsche, Porsche'yi kurar. Ertesi yıl 1873'te Christian Schmidt tarafından kurulmuş olan NSU, 1896'da Johann Baptist Winklhofer ve Richard Adolf Jaenicke tarafından ilkin Winlkhofer-Jaenicke adıyla kurulan Wanderer, 1904'te August Horch tarafından kurulan Horch ve 1916'da Danimarkalı girişimci Jørgen Skafte Rasmussen tarafından kurulan DKW birleşerek Audi Union'u oluşturuyor. Audi, Almanya'nın krizden çıkmasının sembolü oluyor.

Gel gelelim Adolf Hitler'in Motorisierung yani motorizasyon politikasına. Bu, Almanya için dönüm noktası olarak nitelendirilebilir çünkü 1935'te Autobahn projesi, 1937'te Volkswagen ve 1945'te Wolfsburg kentinin kurulması bu politikanın ürünüdür. Hitler, insanların yaşam standardını yükseltmenin Nazi Partisi'ne yasal zemin kazandıracağını düşünüyordu. Ancak Volkswagen projesine Ferdinand Porsche dışında kimse rağbet göstermedi. Şirket bir ikon haline gelen Beetle'ı üretti. Böylece Alman aileler hem ucuz hem de konforlu araba sahibi olabilecekti.

Bu serüvenin ülkemizdeki yansıması, Almanya'nın (burada devlet vurgusu çok önemli) bunları yaparken bizim genç Cumhuriyet'imizin yattığı yönünde bir algı çalışmasıdır. Açıkçası, tarihsel gerçeklikleri böyle çarpıtmak ahlaksızlıktır.

Bu kasım ayında Katar'da düzenlenecek Dünya Kupası'na katılma hakkı kazanan son takım Irak'ı 1-0 yenerek A grubunda yedi maçta 19 puana ulaşan İran oldu.
Ev sahibi Katar dahil 14 ülke bu turnuvaya katılma hakkı elde etti.

🇩🇪 11 Ekim 2021'de Almanya, Makedonya'yı 4-0 yenerek puanını 21'e çıkardı ve J grubunu lider olarak bitirmeyi garantiledi.
🇩🇰 12 Ekim 2021'de Danimarka, Avusturya'yı 1-0 yenerek F grubunda 8'de 8 yaptı ve turnuvadaki yerini aldı.
🇧🇷 11 Kasım 2021'de Brezilya, Kolombiya'yı 1-0 yendi. Puanını 35'e çıkaran ülke Amerika kıtasından turnuvaya katılma hakkı kazanan ilk ülke oldu.
🇫🇷 13 Kasım 2021'de Kazakistan'ı 8-0 yenen Fransa, D grubunu lider tamamlamayı son maçtan önce garantilemiş oldu.
🇧🇪 Aynı gün Belçika, E grubunda Estonya'yı 3-1 mağlup etti ve 19 puana ulaştı.
🇭🇷 14 Kasım 2021'de H grubunun liderliği için çekiştiği Rusya'yı 1-0 yenen Hırvatistan, Katar biletini kaptı.
🇪🇸 Aynı gün İspanya, B grubunun liderliğini 1-0 yendiği İsveç'ten aldı.
🇷🇸 Günün en sansasyonel çıkışı A grubunun liderlik maçında Portekiz'i 2-1 mağlup eden Sırbistan oldu. Sırbistan, Katar yolunu gözlerken Portekiz play-off turundaki rakibini beklemeye koyuldu.
🏴󠁧󠁢󠁥󠁮󠁧󠁿 15 Kasım 2021'de San Marino'yu 10-0 yenen İngiltere geç ve güç olanı başardı. I grubunu 26 puanla Polonya'nın altı puan önünde lider olarak tamamladı.
🇨🇭 Aynı gün İsviçre, C grubunda Bulgaristan'ı 4-0 mağlup etti. İtalya'nın Kuzey İrlanda ile golsüz berabere kaldığı gecenin tek galibi oldu.
🇳🇱 16 Kasım 2021'de Türkiye'nin de olduğu G grubunda Norveç ve Hollanda ile liderlik mücadelesi sürüyordu. Norveç'i 2-0 yenen Hollanda, Türkiye'nin iki puan önünde liderliğini ilan etmiştir.
🇦🇷 Aynı gün Brezilya ile golsüz berabere kalan Arjantin, Brezilya'nın arkasına yazıldı.

Şimdilik bu kadar ama Avrupa'da on iki ülkenin olduğu play-off turundan galip çıkacak dört ülke, Güney Amerika'dan iki ülke daha, Asya'da ikişer gruptan gelecek üç ülke, Kuzey Amerika'dan üç ve Afrika'dan beş ülkenin yanında konfederasyonlar arası oynanacak play-off'lar var. Kim bilir, belki Türkiye zoru başarır ve bu yıl üçüncü kez Dünya Kupası görmüş oluruz.

TBMM'de temsil edilen on dört parti bulunmakta. On sekiz sandalye, milletvekillerinin bakanlığı veya belediye başkanlığını tercih etme, milletvekilliğinin düşürülmesi veya ölüm gibi nedenlerden ötürü boş durumda. İYİ Parti ve HDP'den ikişer, CHP'den bir milletvekilinin partilerinden ayrılmaları nedeniyle beş bağımsız milletvekili var.

24 Haziran 2018'de yapılan genel seçimlerde 27'nci dönem milletvekilleri belirlenmiş ve dört parti dünyanın en yüksek seçim barajı olan %10'u geçebilmişti. 2017'de kurulan İYİ Parti ise %9.96 ile ittifak sistemi sayesinde CHP, Saadet Partisi ve Demokrat Parti'yle Millet İttifakı'nı oluşturmuş. Sonuçta mecliste yerini almış ve beşinci parti olmuştu.

En çok milletvekiline sahip iki parti 2002'den aralıksız beri mecliste bulunan AKP ve CHP. AKP'nin 286, CHP'ninse 135 milletvekili var. Bu ikili, 2002'de meclisin neredeyse tamamını oluşturuyordu. Şimdi de ezici bir çoğunluğu temsil ediyor.

Üçüncü sırada 56 milletvekiliyle 7 Haziran seçimlerinden beri meclise parti olarak giren HDP bulunuyor. 2015'ten önce bağımsız olarak seçimlere girip mecliste parti grubu oluşturuyorlardı. DTP ve BDP döneminde böyleydi ama 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş'ın %9.76 oy oranını yakalaması olası bir partinin barajı geçip meclise doğrudan girebileceği inancını doğurdu. Şimdilerdeyse kapatma davası ve fezlekelerle uğraşıyorlar.

Dördüncü sırada 2007'den beri aralıksız meclisteki yerini koruyan MHP var. %11.10 oy oranıyla 46 milletvekiline sahip. 2018 seçimlerinde kimse bu partinin barajı geçebileceğini düşünmüyordu. 2015'te AKP safına geçmesiyle herkesi şaşırtan parti şaşırtmaya devam ediyor.

Bu beş parti dışındakilere minör partiler denebilir. HDP'den meclise giren İstanbul milletvekili Erkan Baş ve Hatay milletvekili Barış Atay'ın oluşturduğu ve 1965 seçimlerinde Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran gibi değerli isimler başta olmak üzere on beş milletvekiliyle meclise giren Türkiye İşçi Partisi'ni diriltilmiş versiyonu olan TİP'in dört milletvekili var. Üye sayısı 6492 olan parti 2021'de Ahmet Şık ve Sera Kadıgil'in katılmasıyla kendini ikiye katlamıştı.

2021'de Muharrem İnce önderliğinde kurulan Memleket Partisi'nin tamamı CHP'den ayrılan üç üyesi bulunuyor. Bunlar: İzmir milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Karabük milletvekili Hüseyin Avni Aksoy ve Yalova milletvekili Özcan Özel. Parti aynı zamada, 2014'teki cumhurbaşkanı adayı Ekmelettin İhsanoğlu'nu MHP'ye kaptıran CHP'nin bir sonraki başarısızlığı anlamına geliyordu. Partinin önümüzdeki seçimlerde ne yapacağı merak konusu.

1946'da kurulup 1950 ila 1960 arası Türkiye'yi on yıl yöneten Demokrat Parti'nin devamı olma iddiası taşıyan 2007 yılında kurulmuş Demokrat Parti'nin 2020'de Ordu milletvekili Cemal Enginyurt'un katılmasına kadar tek üyesi İYİ Parti'den seçimlere girmiş Afyonkarahisar milletvekili, aynı zamanda partinin genel başkanı Gültekin Uysal'dı.

2021'deki parti enflasyonu sonucu ortaya çıkan partilerden biri olan Zafer Partisi, MHP'den ayrılanların kurduğu İYİ Parti kadrolarıyla anlaşamayan Ümit Özdağ tarafından kuruldu. Kendisi ve Adana milletvekili İsmail Koncuk tarafından temsil edilmektedir.

1993'te Milliyetçi Çalışma Partisi'nin feshedilip MHP adını alması kararının ardından Muhsin Yazıcıoğlu tarafından kurulan Büyük Birlik Partisi yalnızca sekiz partinin seçimlere girmemiş ancak genel başkan Mustafa Destici, AKP'nin Ankara ikinci bölge milletvekili aday listesinde en tepede yer almış ve meclise girmiştir. Bununla meclisteki dört milliyetçi partinin milletvekili sayısı 87 olmaktadır.

2020'de AKP'nin kurucu kadrosundan Ali Babacan önderliğinde kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi veya kısaca DEVA'nın tek üyesi yine AKP'den ayrılan İstanbul milletvekili Mustafa Yeneroğlu'dur.

2008'de bir yıl sonra kapanacak DTP'nin yedeği olarak kurulan BDP'nin 2014'teki kongresinde adını Demokratik Bölgeler Partisi değiştirmesinden ileri gelen muhtemelen HDP'nin yedeği olacak partinin ise tek üyesi Diyarbakır milletvekili Salihe Aydeniz.

Milli Nizam ve Milli Selamet adlı partilerle kurulan Refah ve Fazilet'le devam eden Milli Görüş geleneğinin 2001'de kurulan son temsilcisi Saadet Partisi'nin CHP listesinden meclise giren iki milletvekili vardı. Ancak İstanbul milletvekili Cihangir İslam, 2020'de partisinden istifa etmiş; 2021'de ise CHP'ye katılmıştır. Şu an yalnızca Konya milletvekili Abdulkadir Karaduman tarafından temsil edilmektedir.

IŞİD'in 101 gün boyunca 49 kişiyi alıkoyduğu Musul Başkonsolosluğu baskınında başkonsolos olmasıyla tanınan ve 2018'de CHP'den ihraç edilen Ardahan milletvekili Öztürk Yılmaz'ın 2020'de kurduğu ve meclisteki tek temsilcisi olduğu Yenilik Partisi'nin ne gibi bir yenilik getireceği bilinmemekle birlikte 2153 üyesi bulunuyor.

Seçimler ne zaman yapılır bilemem ancak böyle gelmiş böyle gider hesabı bir şeyleri değiştiremeyecekse mecliste az veya çok parti olmasının bir anlamı yok.

Bugünün güzel haberi: Vikipedi Kütüphanesi'ni artık kullanabiliyorum.
Koleksiyonumda JSTOR, De Gruyter, Foreign Affairs, Orta ve Doğu Avrupa Çevrimiçi Kütüphanesi, Oxford University Press ve Women Writers Online gibi çok değerli dizinler de bulunuyor.

Bir sözcüğün tek bir doğru yazımı olması gerektiği görüşüne katılmıyorum. Makine-makina, meyve-meyva, itibariyle-itibarıyla gibi yazım ikiliklerinin ikisinin de doğru kabul edilmesinin yanında, halkın diline öyle yerleşmiş sözcüklerin dilde o haliyle kullanılması taraftarıyım. Örneğin haftanın ikinci günü olan salı Arapça üçüncü anlamındaki salis sözcüğünün Oğuzcaya uyarlanmış halidir. Başka bir örnek de Yunanca ergates sözcüğünün dilimize ırgat olarak yerleşmesidir. Hesiodos'un Ergai kai Hemerai yani İşler ve Günler adlı eserinden anımsayabiliriz bu sözcüğü.

Henüz Fransız, İngiliz veya Arap olmadığımıza göre bu dillerden aldığımız ifadeleri olduğu gibi bırakmak yerine kendi söylediğimiz tarzda dilimize yerleştirmemiz gerekir. Apörlö, haşortman, meşaz veya şarz gibi söyleyişlerle dalga geçmek yersiz olmanın yanı sıra çiğ bir tavırdır.

Bunun dışında evrak, tezahürat gibi özgün dilde çoğul olan sözcüklerin dilimizde de çoğul kabul edilmesi gerektiğini savunan çakma entelektüel bir güruh var. Bilinmesi gereken bir şey var: Bir dil, diğer dilden sözcük ödünç alabilir ama dilbilgisi kuralı ödünç alamaz.

İzlediğim filmlerden hakkında yazacağım zaman internetten güzel fotoğraflar bulmaya çalışıyorum ama eklemeyi hep unutuyorum. Saat yönüne doğru dizilmiş jüri üyelerinin olduğu bu görseli buldum ve yine eklemeyi unuttum.

Ekrem İmamoğlu 🇺🇦:verified:  
The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) ve The Green Mile (Yeşil Yol) adlı birbirinden güzel hapishane filmlerinden sonra ilk kez bir dava filmi...

Fatma Betül Sayan Kaya, sonucu YSK tarafından oylar sayılırken değiştirilen şaibeli referandum öncesi reisine yaranmak için Hollanda ile kriz yaratmaya çalışmıştı. Şimdi de İBB başkanı Ekrem İmamoğlu'na iftira atıyor. Kaç günden beri kudurmuş aktrollere yol gösteriyor. Tüm akrabalarını torpille kamuda bir yerlere yerleştirmesi gözüne dizine dursun, en kısa zamanda burnundan fitil fitil gelsin de; toplumsal ahlaksızlığın ve tabii Siyasal İslam'ın sembol ismi olmuş bu kişinin bakanlık yaptığı bir ülke zaten iflah olmaz. Neden kalkınamadığımızı sorarken bir de buraya bakmak lazım.

The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) ve The Green Mile (Yeşil Yol) adlı birbirinden güzel hapishane filmlerinden sonra ilk kez bir dava filmi izledim. 1957 yapımı 12 Angry Men.

Film babasını öldürmekle suçlanan bir çocuğun jüri aşamasındaki davasını konu alıyor. Jüri on iki kişiden oluşuyor. 1950'ler Amerika'sına bakıldığında hepsi New York'taki stereotipleri yansıtan karakterler. Öncelikle jürinin tamamı beyazdır çünkü ABD'de henüz ırkçılık devam ettiği için siyahi bir jüri üyesi bulmak zordur. Filmin 90'lardaki yeniden çekilmiş versiyonunda dört siyahi jüri üyesi bulunuyordu. Sonra, jürinin tamamı erkektir. İngilizce man sözcüğünü hem adam hem de kişi olarak çevirebiliriz. Zaten dilimizde de adam, yakın bir döneme kadar insan demekti. Bugün bile yasada "adam yaralama, adam öldürme" suçları geçmektedir.

Jürinin karakter analizine bakalım bir de:
Formen yani jürinin başkanı pek bir şeye sesini çıkarmayan bir adam. Belki de en jürinin en sakin üyesi.
İki numaralı biraz sümsük bir adam. Diğerlerinin etkisi altında kalıyor.
Üç numaralı jüri, öğlunu erkek gibi yetiştirmekle övünüyor. Şiddete meyilli olmayan oğlunu dokuz yaşında şiddete alıştırmıştır. Oğlu on altı yaşına geldiğindeyse onunla kavga edip evden kaçmasına neden olmuştur. Bu karakterin vicdani hesaplaşmasını yoğun bir biçimde hissediyoruz filmde. Belki bu yüzden en çok bağıran adam bu. Kendisinde bir miktar suçluluk hissi var. Jürisi konumunda bulunduğu dava oğlunun babasını öldürdüğüne dair ciddi kanıtlar içeriyor. Kendisi bu yandan yara almış.
Dört numaralı jüri üyesi bürokratvari bir adam. Herkes sıcaktan bunalmış bir haldeyken ceketini bile çıkarmıyor. Kararından dönmesi ise çok zor oluyor.
Beş numaralı jüri üyesi banliyöde yani varoşlarda büyümüş. Cinayetin varoşlarda işlenmiş olması onu etkiliyor. Cinayetin ayrıntısına inildikçe onun da yardımı dokunuyor. Çocukla duygusal bir bağ kurduğunu görebiliyoruz.
Altı numaralı jüri üyesi badanacı. New York'taki esnaf ve zanaatkar sınıfını temsil ettiğini düşünüyorum.
Yedi numaralı jüri üyesi beyzbol maçını davadan çok düşünen bir tip. Demek ki bu zamanki aceleci tipler o zamanlarda da var. Jürilik görevinden kazanacağı üç doları, gencin hayatından daha çok düşünüyor.
Sekiz numaralı jüri üyesi, ilk oylamada suçsuz (not guilty) oyu veren tek kişi. Bize sorgulamamızı salık veriyor. Herkesin sağlam bulduğu kanıtların o kadar da iyi olmadığını bize gösteriyor.
Dokuz numaralı jüri üyesi yaşlı bir adam. Yüzeysel bir karakter. Çok derinine inilmiyor.
On numaralı jüri üyesi sürekli öksürüyor. O dönemde de pandemiler oluyordu ancak toplum sağlığı fikri çok da yerleşmemiş. Bugün öksüren biriyle iki saat aynı odada kimse kalmaz sanıyorum. Bunun yanında, kendisi varoşlara gıcık olan bir adam. Varoşlarda böyle bir cinayetin kesinlikle işleneceği önyargısını taşıyor.
On bir numaralı jüri üyesi aksanından da anlaşılacağı üzere İtalyan bir göçmen. New York'a 50'li yıllarda akın eden İtalyanları temsil ediyor.
On iki numaralı jüri üyesi davayla en alakasız tip. Reklamcılıkla uğraşıyor. Sürekli konuyu değiştiriyor. Arada dönemi yansıtacak davayla ilgisiz konuşmalar kulağımıza çalınıyor ama bu üyenin açtığı konular gerçekten çok alakasız.

İlk başta jüri üyeleri "Zaten herkesin kararı belli. Hemen oylayalım. Bitse de gitsek." kafasında. Lavaboda işini halleden birkaç kişi de son bulduktan sonra, pencereden dışarı bakıp sigara içen beyaz takım elbiseli adamın da masaya çağrılmasıyla ilk oylama gerçekleşir. Jüri üyelerinin yarısı tereddüt etmeden gencin suçlu olduğuna kanaat getirmiştir. Beş kişi de onlardan etkilenip elini kaldırmıştır. Karar oybirliğiyle alınmalıdır ancak sekiz numaralı jüri elini kaldırmamıştır. Ona neden böyle yaptığı sorulduğunda birinin ölümüne bu kadar kolay karar verilemeyeceğini, en azından bir saat tartışmaları gerektiğini söyler. Bir süre meseleyi tartışıyorlar. Sekiz numaralı jüri üyesi sakinken üç ve on numaralı jüri üyeleri saldırgandır. Tekrar oylama talep edilir ama bu sefer yazılı biçimde. On birde on bir suçlu çıkarsa sekiz numaralı jüri de suçlu oyu verecek ve genci elektrikli sandalyeye gönderecektir. Aslında bu bölümde bu kadar kolay olmasını beklemezdim. Belli ki o da baskılar sonucu diğerlerinin etkisi altında kalıyor. Bu yapılan yazılı oylamada bir suçsuz oyu çıkar. Herkes varoşlarda büyümüş beş numaralı jürinin bu oyu verdiğini düşünüyor ancak yaşlı olan dokuz numaralı jüri üyesi kendisini açık ediyor.

Sekiz numaralı jüri üyesi ayrıntılara çok iyi dikkat etmiş. Onları savunmasında kullanabileceği en iyi biçimde kullanıyor. Görgü tanıklarının ifadelerinin o kadar da net olmadığının belirlenmesinde kilit işlev görüyor. Diğer üyeler kanıtların ve görgü tanıklarının doğruluğuna %100 inanmış. Çünkü görgü tanıkları yalan yere şahitlik yapmayacaklarına dair Tanrı üzerine yemin etmiştir. Tartışmalar sürüyor. Sekiz numaralı jüri üyesi suçsuzluğuna değil suçlu olmayabileceğine dikkati çekiyor. Net olmayan kısımlar yavaş yavaş çözülüyor. İlk oylamada İtalyan göçmeni fikrini değiştiriyor. Ondan önce varoşlarda büyüyen adam bir anda suçsuz diye öne atılmıştı. Bir sonraki oylamada iki taraf eşitleniyor. Bu aşamada ortamdaki değişim de görülüyor. Yağmur yağmaya başlıyor; ileri kısımda ise başlangıçta çalışmayan vantilatör çalışıyor.

Tuvalet sahnesinde kadınlar tuvaletinin de olması garibime gitti. Sekiz numaralı jüri üyesi tatlı tatlı konuşarak herkesi ikna ediyor. Son oylamada üç suçlu oyuna karşı dokuz suçsuz oyu çıkıyor. Suçlu olduğu tezini savunanlar üç, dört ve on numaralı üyeler. Diğer ikisinin geçmişten gelen hesaplaşmaları olduğunu biliyoruz ancak dört numaralı jüri üyesi tam olarak ikna olmuyor. Onu ikna etmek için dokuz numaralı jüri üyesi gözlük ayrıntısını kullanıyor. Burası gerçekten can alıcıydı. İkircemede kalan reklamcı bile kararını kesin olarak değiştiriyor.

Sona kalan üç numaralı üye oluyor. Savunmasında mahkemedeki kanıtları ve görgü tanıklarının ifadelerini tekrarlıyor. Oğluyla olan fotoğrafını yırtması yürek burkuyor. Sonrasında kararını ağlayarak değiştiriyor ve jüri oybirliğiyle gencin suçsuz olduğuna kanaat getiriyor. Aslında onun tam olarak ikna olduğunu sanmıyorum. Vicdan azabı ağır basmış olmalı ki gencin vebalini almak istemiyor. Merdivenlerden inerken sekiz ve dokuz numaralı üyelerin diyaloğuna şahit oluyoruz ve film bitiyor. Gencin gerçekten suçsuz olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Türk hukuk siteminde jüri mekanizması yok ama sosyal medya var. Özellikle Twitter, ayrıntıları tam olarak bilinmeyen davalarda halkın yönlendirmesine maruz kalıyor. Twitter'daki linç mekanizması da benzer çalışıyor. Bir kişinin herkesi fişteklemesiyle. Diğerleri çoğunlukla konuyu bile bilmiyor. Kendinden önce yazılanların bir benzerini yazarak ahlaki anlamda artı tarafa geçmiş oluyor. Funda Esen linci böyleydi. Linçseverler olayı o kadar abarttı ki kendisinin dans ettiği paylaşımların altına küfürler yazmaya kadar gitti iş. Bu aşamada sağduyulu insanları susturmak da linci işletenlerin bir görevidir. Masumiyet karinesi bu ülkede kimse için önemli değildir. "Ülkede adalet kalmamış!" diye serzenişte bulunular ama kendilerinde Roma Hukuku'ndan bile zerrece bulunmaz. Onların istediği doğa hukukudur. Babası kızının kendisine tecavüz ettiğini söylediği genci öldürünce onu tebrik etmek için sıraya girerler. Çocuğun masum, kızın iftiracı olabileceği akıllarına gelmez. Gelir, gelir ama bunun ihtimalinin bile dillendirilmesini istemez. Sosyal medyadan adalet olmayacağını işte bu yüzden savunuyorum.

Siyah-beyaz olmasına aldırış etmeden su gibi akıp giden bir tek plan filmi. Tek kelimeyle muazzam.

Kriz, beklenmedik bir zamanda devlet ve benzer örgütün cevap verme mekanizmasını çökertecek ani gerilim yatan olgu ve olaylara verilen isimdir. Bir yerde birbirinden bağımsız farklı krizler çıkabilir. Ekonomik darboğaz, salgın, doğal afetler, orman yangınları, göç akını bu türden krizlere örnektir. Bir lider krizi yönetebildiği ölçüde iyi bir liderdir. Kriz yönetimi bir anlamda liderin sınanmasıdır. Liderin kriz anında yapacağı en kötü iş krizi inkar etmektir. İçinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz ise kontrollü veya kontrolden çıkmış bir kriz değil; bizzat yönetim erkinin istediği bir durumdur. Bu yönüyle bunun ekonomik kriz olarak yorumlanması mümkün değildir. Bu kelimenin tam anlamıyla ekonomik terördür. İktidar eliyle halk açlığa, yoksulluğa ve dahası sefilliğe mahkum edilmektedir.

24 Ocak'ın lanetli gün olduğuna inanıyorum. Bugün ölen bazı kişiler:

47 yılında Roma İmparatoru Caligula muhafızları tarafından öldürüldü.
1962'de Ahmet Hamdi Tanpınar vefat etti. Bana göre yazarlar ölüm günlerinde değil doğum günlerinde anılmalı.
1965'te Winston Churchill. Doksan yaşındaydı.
1993'te Uğur Mumcu hâlâ aydınlatılamayan bir suikaste kurban gitti. Beni bu kadar üzen az olay vardır tarihte.
2001'de Uğur Mumcu ile aynı akıbeti paylaşan Gaffar Okkan. Cinayet ile suikast arasındaki fark, birinin toplumda infial yaratacak kilit kişileri hedef almasıdır. Bu türden suikastların en can alıcı örneği Hrant Dink'tir.
2006'da tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı Mümtaz Sevinç birlikte yaşadığı kadın tarafından öldürüldü.
2007'de İsmail Cem, akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.
2010'da Bizimkiler dizisinin Muhasebeci Ergun'u Erdinç Dinçer ile Olacak O Kadar ile hafızalara kazınan Nedim Doğan aramızdan ayrıldı. Şakir Eczacıbaşı'yı da bunlara eklemek gerek.
2012'de Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos ve 2016'da İranlı oyuncu Füruzan vefat etti.
2022 yani bugünse bir dönem Şişli'nin belediye başkanlığını da yapmış usta oyuncu Fatma Girik'in vefat haberini aldık.

Galatasaray, 2022 yılında çıktığı dört resmi maçtan da yenik ayrıldı.

⚽ Giresunspor (0-1)
⚽ Hatayspor (4-2)
⚽ Kasımpaşa (1-3)
⚽ Trabzonspor (1-2)

Bu maçların üçünü içeride oynamamız bir yana Giresunspor maçı dışındakilerde ilk golü atmıştık.

🥅 Hatayspor maçında 23'üncü dakikada van Aanholt'un asistiyle Emre Kılınç perdeyi açmıştı. 43'te gelen beraberlik golünden sonra 45'te Kerem Aktürkoğlu skoru 2-1'e taşımıştı.
🥅 Kasımpaşa'ya karşı ise 39'da Halil Dervişoğlu ilk golü atmıştı.
🥅 Az önce biten maçta 31'inci dakikada Cicaldau penaltıdan golü bulmuştu.

Bu gidiş hiç olumlu değil. Takımı bu halde görmekten dolayı gerçekten canım çok sıkkın.

J'ai Perdu Mon Corps (Türkçe: Bedenimi Kaybettim) son zamanlarda izlediğim en derinlikli animasyon.
Filmde ailesi göçmen olan Naoufel'in elinin başından geçenler anlatılıyor. Çöpün toplanması, metroya binmek gibi alışılageldik eylemleri bedeninden bağımsız bir elin bakış açısından görmek biraz değişik.
Film boyunca flashback'ler yapılıp Naoufel'in hayatından kesitler veriliyor. Tabii, ellere özellikle dikkat çekiliyor. Bir de sinekler var.
Naoufel Fast Pizza diye bir yerde moto-kuryelik yapıyor. Ancak bu işe çok da uyumlu değil. 20 dakikadan sonra bedava olan siparişleri çoğunlukla yetiştiremiyor. Zaten onun hayali piyanist ve astronot olmaktı. Yoksa kozmonot mu demeliyim?
Yine geç kaldığı bir siparişinde Gabrielle ile tanışır. Ancak burada adının Gabrielle olduğunu bilmemektedir. Kendisiyle otomat yardımıyla iletişim kurmuştur; yüzünü dahi görmemiştir. Onun için henüz Matmazel Martinez'dir.
İlk kez Naoufel ile Gabrielle'in konuştuğu sahnede ona durumunun iyi olup olmadığını sorması kalbimi ısıttı. Naoufel ilk başta pizza için sorduğunu sanıyor. Sanırım ona daha önce böyle bir soru soran olmamış.
Naoufel, Gabrielle'in izini sürüyor. Onun hakkında detaylara erişiyor. Sonra bir gün Gabrielle'in oturduğu apartmanın önünde tesadüfen karşılaşıyorlar. Kızın yanında amcası Gigi de var. Zaten işinden bıkmış olan Noaufel, doğaçlama yaparak on yıl önce panoya iliştirilmiş çıraklık ilanı üzerinde ısrar ediyor. Bu arada, Gabrielle'i ilk gördüğümde "İçinin güzelliği dışına yansımış." diye düşünmüştüm.
Tüm bunlar olurken elin hikayesi de paralel olarak aktarılmaktadır. Naoufel, marangozhanede çıraklığına devam etmektedir. Bu sırada Gabrielle ile ilişkilerini ilerletmiştir. Onun için tahtadan bir iglu yapar. Eski ev arkadaşının Gabrielle'i habersiz partiye çağırdığı günden sonra onu buraya götürür. Ona hoş bir sürpriz de yapar. Sonuç hüsran olur.
Tüm bunlardan sonra Naoufel'in sineği öldürmek isterken elini hızara kaptırması gösterilir. Bu sahne neden sineklerin filmde geniş yer kapladığının ipucudur. Sonrasında ikisinin birbirinden bağımsız hikayelerini izleriz. Gabrielle, Naoufel'in çocukluktan beri kaydettiği kaseti dinler. Bunun sayesinde anne ve babasını trafik kazasında yitirdiğini öğrenir. Bence filmin sonuna geldiğimizde Gabrielle de Naoufel'e karşı hisler beslemeye başladı. Belki de kaseti bulmadan önce oldu bu ama iş işten geçmişti. Naoufel'in akıbeti ise belirsiz.
Şöyle bir bakınca, eller üzerinden bir anlatı ve olamayanların aşkı konu alınmış güzel bir yapım var ortada.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.