Show newer

Fark ettim ki Memleket ve Zafer partileri kurulunca sosyal medya çığırtkanı Aktroller yok oldu.

Putin, Avrupa'yı doğalgazı kesmekle tehdit ederken Twitch kullanıcısı bir Rus, ocağı tüm gün açık bırakarak dünyaya nispet yapıyor. ребятки, будьте добрее друг к другу (Gençler, kendinize iyi bakın) yazmış bir de.

Diktatör Putin yönetimindeki Rusya bir çıkmaza girdi. İşgal ettiği bölgeleri (Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson) kendisine bağlayacak çakma plebisit düzenliyor şimdi de. Sözde Ukrayna'da Neo-Nazi gruplar vardı. NATO da Rusya'yı tehdit ediyordu. Hepsi fos çıktı.

Zaten seferberlik ilan edildi. Bu şakacı arkadaşımız da yakında silah altına alınabilir. Kendisine bir mesajım olacak: Не забудьте выключить газ на пути к фронту!

Böyle kimselerin var olduğuna inanmıyorum ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun az oy alacağı önkabulüyle oy vermekten vazgeçenler petitio principii yani döngüsel safsataya düşüyor. Kılıçdaroğlu az oy alacak veya falanca kesimden oy alamayacak diye tahmin yürütüyorlar ama kendileri oy vermekten imtina ediyor. Zahmet edip oy verseler belki artacak oy oranı. Kendini gerçekleştiren kehanet olmasını bekliyorlar bir nevi.

Bugün Taksim, Beşiktaş, Ortaköy, Nişantaşı ve Şişli bölgesinde dolaştım. Her yerde Kılıçdaroğlu pankartları vardı. Haramilerle hesaplaşacağını söylediği pankartlarda remiz olacak adı ve altı ok yer alıyordu. Bunu Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına aday olacağına yordum. Haberler de bu yönde geliyor. Tabii ki kendisinin destekçisi olacağım. Ülkemiz için en hayırlısı olsun.

Gezi Parkı civarındaki Yaklaşım Tüneli'ni bir türlü bulamadım. İş görüşmesinden önce ve sonra aradım ama nafile. Benden sonra iki kişiyle daha görüşecekmiş İnsan Kaynakları hanımefendi. Pek umutlu değilim zaten.

Ben de Boğazkesen Caddesi'ndeki Büyükdere35 atölyesinin yolunu tuttum. Adı kötü ve olumsuz çağrışımlar yaratan bu caddedeki sergide tüm duvarları kaplayan aynalar vardı. Fotoğraf çekerken en sevmediğim şey suretlerin kadraja girmesidir. Bu yüzden aynaların fotoğrafını alamadım. Aynalarda Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Türkçe şiirler yazıyordu.

Mekan kafe gibi düzenlenmiş. Masalar var. Manda sütü içeren ürünler satılıyor. Sütlaç, muhallebi ve kaymak 50, yoğurt 35, ne olduğuna anlam veremediğim manda bitki çayı ise 10 lira. Dili Kürtçe, Çingenece ve Türkçe arasında değişen müzik de çalınıyor.

Bu bienalin ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Çağdaş sanatın Dada adı kullanılarak yozlaştığına şahidim fakat bu ne oluyor? Üç yıl beklemiş olmak bir yana, sanatı böyle görmek çok acı. Sinirlerinim bozuluyor.

Liseden çıktığımda yağmur başlamıştı. Halbuki sabah günlük güneşlikti. Sıraselviler Caddesi'ne çıkıp Saha Studio adlı mekana uğramak istedim.

Bulması zor oldu. Bir pasajın içinde ve bir kat aşağı inerek ulaşılıyor. Tüm talimatları izledim fakat gel gör ki burası sadece çarşamba ve cumartesi günleri açıkmış.

Pera Müzesi ile aynı gün ziyaret edeceğim burayı. Muhtemelen çarşamba gününe denk düşüreceğim.

Liseyi gezmeyi tamamlamaya cesaret edemedim. İlerideki odada yer alan panoları çekerken önümden iguana benzeri bir canlı geçti. Başta, görüntüsünü aldığım videolardan birinde olduğunu sandım ama gerçeği fark edince kendime geldim. Kedi büyüklüğünde bir fareydi bu. Tarihi bir mekan olduğu için yadırgadım tabii bu durumu.

Bu fotoğrafı da olaydan birkaç saniye önce çektim. Bienalin sonu burası.

Show thread

Devlet Dersi adlı bu izlentinin ilk kısmında ölen çocukların listesini, ikinci kısmındaysa bir öğretmenin 1960'larda çektiği bir filmi görüyoruz. Film çöpten bulunmuş. Öğrenciler tahtaya adını yazıyor. Hepsinin iyi giyimli ve bakımlı olması güzel bir ayrıntı.

Tanıtım yazıları berbat bir Türkçeyle hazırlanmış. Biraz daha gözden geçirilebilirdi. Bienalin bu ayağı, bu haliyle maalesef vasat bir sergi oldu.

Show thread

Girişteki küçük ekranlar da toplum hareketlerinden izler barındırıyor. Bu hareketlerden çok, tabletlerin markasının Lenovo olması dikkatimi çekti. Bienalin sponsorunun Koç olduğunu anımsadım bir an.

Söz arasında, Roma kolonları çok hoş duruyor salonda.

Show thread

Böyle büyük ekranlarda da hayat hikayeleri işlenmiş. Tarihin bir kısmına tanıklık eden deneyimler pek ilgimi çekmedi. Zaten bir şey anladığım da söylenemez.

Show thread

Sergi toplumsal hareketleri ele alıyor. Gezi Parkı, çeşitli ülkelerdeki işçi eylemleri, LGBT yürüyüşleri ve kadın hakları protestolarından örnekler var. İzlentiler dünyanın farklı coğrafyalarından ama ekranların yanında bir bilgilendirme yer almıyor. Müneccim olmadığım için hepsini bilemiyorum da. Bu yönden eksik kalmış bir sergiydi.

Show thread

Bugün saat 14.00'te Taksim'deki bir otelle iş görüşmem var. Fırsat bu fırsat diye düşünüp Bienal'e erken başlama kararı aldım. Saatler 10.00'u gösterir göstermez Merkez Rum Kız Lisesi'ni mesken tuttum.

Mekanı bayağı beğendim. Bir hafıza mekanı olarak nitelendirilebilir. Zaten bina buna uygun doğal bir dekora sahip. Fakat ışıklandırma berbat. Işık diye bir şeyden haberi olmayan kişi veya kişiler tarafından yapılmış gibi.

Güne File marketlerinden aldığım humus dolgulu felafel ile başlıyorum. Benim diyen Suriyeli yemiyordur bunu.

Şibbolet, bir topluluğu diğerinden ayıran telaffuz farkı olarak tanımlanabilir. Adını Tevrat'taki bir anlatıdan alır. Savaşan iki kabileyi şibbolet sözcüğünün söylenişi ayırmaktadır. Böylece savaşan taraflar kimin hangi kabileden olduğunu anlayabilmektedir.

Bu strateji günümüzde de kullanılmaktadır. Ukraynaca özel bir çeşit ekmek anlamına gelen паляниця (palyanitsya), Ukrayna'ya ait kültürel bir ürün olduğu için Rusya'da bilinmemektedir. Ruslar bu sözcüğü полуниця (polunitsya) -Türkçeye çevirirsek çilek- olarak söylüyorlar.

Sosyal bilimlerde de kullanılan kavramlar önemlidir. Savaş veya operasyon, devrim veya darbe demek kişinin tarihsel olaylar karşısındaki tutumunu gösterir.

Siyasi görüşlerin istenmeden de olsa açığa vurulmasını sağlayan bazı ifadeler var. Onlar da şibbolet gibidir. Mesela hiçbir AKP muhalifi Ak Parti demez. PKK telaffuzu da örnek verilebilir buna. TDK görevlisi değilse birinin Pekeke sesletimi bu konudaki görüşlerini faş eder.

İşte böyle, kendini saklasa da kimileri kriz dönemlerinde patlayıveriyor. Nerede diktatör varsa Perinçekçiler orada. Rusya, Çin, İran... Dur durak bilmiyorlar. Kendilerini Türkiye'deki demokratiklikten uzak ortamın muhalifi gibi gösterseler de kimse yemiyor artık.

5 Eylül 2022'den itibaren TRT Radyo-3 yeni yayın dönemine başladı. Yeni dönemde birkaç programın günü ve saati değişti. Birkaçı sona erdi. Yeni başlayan programlar da oldu.

Öncelikle yer değiştiren programlardan bahsedeyim:
🕰 Kitaplığımdaki Müzik, pazartesi 11.00'den 16.00'ya alındı.
🕰 Garaj, cumartesi 17.05'teyken bu dönem pazartesi aynı saate yayınlancak. Cumhur Özmakinacı iyi hoş ama Adil Seymen Altınyeleklioğlu ile buluşamayacağız pazartesileri.
🕰 Pastoral, cuma 09.00'dan pazartesi 20.00'ye çekildi. Neden böyle bir değişiklik yapıldı anlamadım.
🕰 Tahtın Müziği, çarşamba 14.00'te yayınlanıyordu. Artık salı günleri 11.00'de.
🕰 Balkan Bandosu, perşembe 12.05'ten cumartesi yerine 11.15'te dinleyiciye ulaşacak. Nispeten daha dinlenebilir bir zaman dilimi.

Kaldırılmasına en çok üzüldüğüm program Pasifik Kıyısında oldu. Eşi benzeri olmayan bir programdı o. 1600 ve Bach'giller sanırım konu darlığından veda etti radyolara. Bir Gün Yolunuz Düşerse de entelektüel anlamda dolu bir programdı.

Aslında değişen programları liste olarak buraya yazmak istiyordum ama saydığım kadarıyla 33 program var bu şekilde. O yüzden yeni programların içerikleri hakkında yazacağım yine.

📯 Ayna İçinde Ayna, her pazartesi 11.00'de Senfonik Şiir programında olduğu gibi lied türünü ele alıyor. Şarkı ve şiir arasındaki ince çizgiden yayın yapılıyor.

💫 Duyguların Müziği, Yeryüzünün Şarkısı, Genç Müzik, Yerelden Küresele Müzik, Müziğin Saklı Tarihi, İnci Avcısı, İklimlere Yolculuk ve Romantik adlarından anlaşılacağı üzerine klasik müzik üzerine. Yayınlandıkları kuşak 08.00-16.00 klasik kuşağıdır.

🎷 İçinde Caz Var, Caz Fora, Cazda Stil Yaratanlar ve Avrupa'da Caz, eskilerin yerini alan caz kuşağı programları.

🎞 Filmlerin Nota Sahnesi, Bir Filmde Duydum ve Sinemanın Gizli Kahramanları, film müzikleri üzerine yapılan programlar.

📿 Alla Turca Alafranga, hoşuma gitti. Osmanlı ile Batı arasındaki etkileşimin müzik boyutu üzerine eğiliyor.

🎶 Vokaliz, değişik tınıları bir arada duyabileceğimiz bir program. Klasik müzik de var içinde a capella da pop da. Karışık kaset gibi.

💃 Güneyde Bir Yer, Güney Amerika’dan ezgileri sunuyor bize. Adındaki güney ifadesi epey meraklandırmıştı beni. Tango Tutkusu ile birbirlerini tamamlayacaklardır.

🌍 Dünya Sahne ve Stüdyolarından, Bir Gün Yolunuz Düşerse programının eksiğini kapatacak gibi duruyor. Maestro’nun Günlüğü esintileri de var.

🪕 Lavta Efsanesi, lavtanın gelişim sürecini ele alıyor. Aiaia Adasının Perisi ile birlikte en ilginç isme sahip program. Aiaia Adası, Tanrıça Kirke’nin yaşadığı yerdir. Program bale üzerine.

🦄 Kulüp 27, 27’ler Kulübü çağrışımı yaratsa da konusunun ne olduğunu tam olarak anlamadım.

📚 Kitaptaki Müzik, kitaplar ve müziklerin koşutluğunu sunuyor bize. Kitapsız ve müziksiz yaşanmayacağını fısıldıyor.

🎨 Renklerin İçinden, Forte ile kendisinden haberdar olup sevdiğim Uğur Haspolat’ın sunduğu program. Ondan farkı, konuk alıp bir saati podcast gibi işlemesi.

👂 Akustik 3, son dönemde gençlerin de favorisi olan akustik müzik ve akustik versiyonları konu alıyor.

Show thread

Bu konuda yazacaktım. Fotoğrafı galeriye atmıştım. Birkaç gündür öylece bekliyordu. Hazır faizler 100 puan daha düşmüş, dolar yeni rekorlar kırmış ve asgari ücret böylece 300 doların altına düşmüşken bunu konuşalım.

Nursena Say, Miss Türkiye 2022 birincisi olmuş. Güzelliğin derecelendirilemeyeceğini düşündüğüm için bu tür yarışmalara karşıyım. Güzellik, sürekli yendien keşfedilen bir niteliktir. Neyin güzel olduğu gösterilebilir fakat güzelin tanımını yapmak çok zor.

Estetik üzerine bu kadar yazdım ama birinci seçilen kadının gerçekten arı duru bir güzelliği var. Kendisiyle aynı yaşta ve aynı üniversiteden mezun olduğumu öğrenince biraz garip hissettim. Türkiye güzeli sıfatına haiz olacak birini daha önce görmüş olma olasılığı acayip.

İnsanları dış görünüşe göre yargılamak çoğunlukla hayat kurtarır. Yani, giyimi de dahil olmak üzere güven vermeyen birinden uzak durmak gerekir. Ancak bir insanı bedeni üzerinden aşağılamak kabul edilemez bir hatadır. İnsanın dışı genelde içini yansıtıyor fakat günümüzde makyaj ve plastik cerrahi bu konuda yanılmamıza neden olabilir.

Putin'in sosyal medyada sıklıkla arkasına duygusal bir müzik ve altyazı eklenerek paylaşılan bir videosu var. Bu sözü ayrıntılı olarak inceleyeceğim. Hatta yapısöküme uğratacağım.

Sözün ağızdan çıktığı haliyle başlayalım. Putin diyor ki: Ещё 50 лет назад ленинградская улица меня научила одному правилу: если драка неизбежна - Бить надо первым. Yani mealen "50 yıl kadar önce Leningrad sokakların bana bir kural öğretti: Kavga kaçınılmazsa, ilk yumruğu sen at."

Putin'in bunu gerçekten uyguladığını Ukrayna'da gördük. Ortada geçerli bir neden olmamasına karşın bağımsız bir ülkenin topraklarına girdi. Kendisi bunun bir savaş olmadığında ısrar ediyordu ancak üç ayda aldığı yerleri bir günde vermek zorunda kalınca işin rengi değişti. Kısmi seferberlik ilan etti. Yani, ilk yumruğu atmak her zaman kavgadan galip ayrılmak anlamına gelmiyor.

İnterneti didik didik edip bu sözü ne zaman ve ne için söylediğini buldum. 22 Ekim 2015'te Suriye hakkında konuşurken söylemiş bu sözleri. Beşar Esad, büyük kentleri ele geçirmeden önce Suriye'de teröristler fink atıyordu. 2014'te IŞİD palazlanmıştı. Bugün savaş büyük oranda sona ermiş gibi görünüyor.

Şimdi kelime kelime irdeleyelim bu video kesitini.

Ещё: Daha, ayrıca, hâlâ, henüz gibi anlamlar taşır. Bunu söze başlamak için kullanıyor.

лет: Yıl, yaş anlamındaki лета sözcüğünün çoğulu. Çoğu Avrupa dilinde olduğu gibi Rusçada da sayılarla beraber gelen isimler çoğul olur. Türkçede 50 yıl diyoruz. Rusçada ise 50 yıllar deniyor.
50 üzerinde durmaya gerek yok. Dünyanın her yerinde kullanılan Arap rakamları. пятьдесят, пять (beş) ve десять (on) sayılarından oluşuyor.

назад : Zarf olarak geri anlamında. Bağlaç olarak önce demektir. на-: e doğru ve зад: geri köklerinin birleşiminden oluşmuştur.

ленинградская: Leningrad ile ilintili. -ский eki bir yerleşim biriminin adını orada yaşayan insanlara çevirir. İngilizcedeki -ish gibi düşünülebilir. Англия + ‎-ский: ‎английский Bu örneğimizde İngiltere sözcüğü İngiliz oldu.
Putin, 7 Ekim 1952'de o zamanki adı Leningrad olan Sankt Petersburg'da doğmuştur. Şehir 1914'e kadar Petrograd adıyla bilinirdi. Putin'in kenti bu adıyla kullanması garip değil. Kendisi Sovyetler'den pek hazzetmese de yıllarca duyduğu, kullandığı addan vazgeçmiyor.

улица: Tekil durumda cadde, sokak demektir. Leningrad'da tek sokak olmayacağına göre burada kastedilmek istenen dışarı anlamıdır. Türkçeye aktarırken çoğul kullanımı daha oturaklı.

меня: bana veya beni

научила: научить (öğretmek) mastarının tekil geçmiş formu

одному: один (bir, biricik, tek, yalnız) dativ tekil. Bu sözcüğün böyle çekilmesinin nedeni Rusçanın grameri.

правилу: Yönelme halindeki (dativ) правило. Kanun, yasa anlamında.

если: eğer

драка: kavga, dövüş

неизбежна: неизбежный (kaçınılmaz) sözcüğünün dişil tekili

Бить: Vurmak, dövmek mastarının emir formu

надо: gerek, lazım, -malı

первым: İlk anlamındaki первый sözcüğünün araç durumu

Madem lige milli maçlar nedeniyle ara verildi, beni de uyku tutmadığına göre, pek de süper olmayan ligimizin ilk yedi haftasını değerlendireyim.

Galatasaray'ı bu süreçte durgun buldum. Güzel transferler yapılmasına rağmen maçları bir gol farkla kazandık. Galatasaray, sonunda takım olabilmiş ama şu aşamada şampiyonluk biraz abartılı bir düşünce. Taraftar da takımın arkasında fakat bize Fenerbahçe gibi bir şov sunmuyorlar. Okan Buruk eleştirilerini ise yersiz buluyorum. Kendisi Domènec Torrent nam zat şahsa kıyasla çok daha iyi.

İktidarın gözdesi Başakşehir, fişek gibi gidiyor. Oynadığı altı maçta dört galibiyet, iki beraberlik aldı. Emre Belözoğlu yönetimindeki takım, dokuz gol atarken hiç gol yemedi. Pandemi nedeniyle hiç olan 2019-20 sezonundan sonra bir şampiyonluğun geleceğini sanmıyorum. Yine de büyük konuşmamak lazım.

Fenerbahçe, ilk yedi haftada göz kamaştırıyor. Attıkları yirmi golle ligin en skorer ekibi oldular. Eskişehir'de Konyaspor'a yenilmelerini ve ilk hafta Ümraniyespor'a takılmalarını saymazsak gayet iyi gidiyorlar. Kasımpaşa'ya altı, Alanyaspor'a beş, lider konumdaki Adana Demirspor'a dört gol attılar. Böyle devam ederlerse iki seçenek görüyorum: Şampiyonluk ya da son hafta hüsran. Fenerbahçelilerin ikincisine tahammülü kalmadı.

Beşiktaş ve Trabzonspor, zevkli bir oyun sergilemiyor. Beşiktaş'ın beşinci hafta Ankargücü deplasmanında yaşadığı saha olayları futbolda şiddeti bir kez daha gündeme getirdi. Sahaya atlayan bir holigan, futbolculara saldırdı. Stat güvenliğinin bu sırada maçı izlemesi skandaldı. Maçın ardından güvenlik şirketinin patronunun yaptığı yazılı açıklama daha büyük bir skandaldı. Bu olay aynı zamanda Passolig denen illetin bir fişleme aracı olduğunu net bir şekilde kanıtladı.

Trabzonspor, Antalyaspor karşısında yerle bir olduktan sonra daha dengeli gitti. Beşiktaş, ondan bir tık iyi sadece.

Ligin dibine demirleyen İstanbul takımları da dikkatimden kaçmadı. Son yedide üç İstanbul temsilcisi var. 13'üncü sırada altı puanlı Karagürmrük, 16'ncı sırada beş puanlı İstanbulspor ve 18'inci sırada yalnızca iki puanı bulunan Ümraniyespor. Bu sezon on dokuz hafta sürecek ilk yarının 4, 5 ve 17'nci haftalarında İstanbul takımları birbirleriyle karşılaşmayacak. Ancak görünen o ki, seneye böyle bir durum olmayacak.

Hatayspor, Beşiktaş ile 2020-21 sezonunda yaptığı malum maça kadar sempati duyduğum bir takımdı. Şikeli olduğuna gönülden inandığım o maçtan sonra, kendilerine karşı olumsuz duygular besliyorum. Yalnızca bir puana sahip güney ekibinin düşmesi beni keyiflendirir.

Bu tabloda en üzüldüğüm takım Antalyaspor. Nuri Şahin, çok değerli bir teknik direktör ancak dört haftadır şans yüzüne gülmüyor. Gaziantep'teki 5-2'lik hezimet sonrasında Kasımpaşa, Kayserispor ve Adana Demirspor'a diş geçirememesi takımı son sıralara attı.

En büyük dileğim, Galatasaray'ın ligi şampiyon olarak tamamlamasıdır. Gerisi zaten çok da önemli değildir.

Patronlar belirli aralıklarla yüksek ücret vermelerine karşın çalışacak eleman bulamamaktan yakınıyor. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve Afrikalı işçilerin daha kârlı olduğunu da serzenişlerinin bir köşesine ekliyorlar.

Sektör temsilcileri de işçi bulamamaktan şikayetçi oluyor muntazaman. Mesela Dünya gazetesinden Leyla İlhan, Yener Karadeniz ve Merve Yiğitcan'ın 25 Temmuz 2022 tarihli Büyükşehirlerde Kira Göçü Başladı başlıklı haberinde bu tutumu görüyoruz.

Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) Başkanı Alp Önder Özpamukçu, kariyer olanaklarının fazla olmasına rağmen eleman bulamıyormuş. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya da benzer dertten muzdarip. Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl ise kuryeliğin rağbet gördüğünü fakat eleman bulmada sıkıntı yaşamadığını aktarmış. Ancak böylesi bir durumu kaçınılmaz olarak görüyormuş.

Bu kişilerin işleri güçleri ajitasyon. Bunu yaparken de tabii ki yalan söylüyorlar. On bin liraya çalışan kimseyi bulamadıklarını sıklıkla tekrarlıyorlar fakat iş görüşmesine gittiğimizde gerçekler yüzümüze vuruluyor. Asgari ücretten bir kuruş fazlasını isteyince o iş olmuyor. Asgari ücret karşılığı çalışmaya hazır da bir dünya insan var. Hiç kimse maval okumasın.

Kapitalizmin ilk zamanlarında insanlar günde on sekiz saat çalışırlarken uyanıp tekrar işe gitmek konusunda güçlük yaşıyorlarmış. Geç kaldıklarında patronu zarara uğrattıkları gerekçesiyle ücretlerinde kesinti yapılıyormuş. Bu yüzden Britanya ve İrlanda'nın dört yanında knocker-upper (tıklatıcı) adı verilen kişiler türemiş. Bu kişilerin görevi, işe gitmesi gereken işçinin evinin camına tıklatarak onu uyandırmakmış. Charles Dickens da Büyük Umutlar (Great Expectations) adlı kitabında bahsediyor bundan.

Ne yapsak yaranamıyoruz şu patronlara. İşin sonu buraya doğru gidiyor.

Bazıları İran'daki olaylara cui bono yani "Kimin yararına?" penceresinden bakıyor. Bu bakış açısı belli ipuçları verse de meseleleri tam anlamıyla kavramanızı sağlamaz. Bir olaydan çıkarı olanların olayın nedeni olduğuna dair bir korelasyon yoktur. Mesela, kışın gelmesi kömür şirketlerini sevindirir çünkü satışları artacaktır. Fakat kışı getirenlerin kömürcüler olduğunu söylemek gülünç olacaktır.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.